ANAYA YAPILAN HAKARETİN KABİR AZABI

Sonra beraberce Medine’nin Baki Kabristanına vardık. Kabirleri ziyaret ettik. Bu sırada R.SAV. bir kabristanın önünde durdu. Uzun uzadıya ağladılar. Gözyaşları elbisesini ıslatıyordu. Dayanamadım. “Sizi böylesine ağlatan nedir ey Allah’ın habibi (sevgilisi)” dedim. “Ey Selman bu kabirde genç yaşta ölmüş bir delikanlı ümmetim şiddetli azap görüyor. Ümmetimin azabı beni ağlattı.” “Bu gencin hangi günahı onu azaba sürüklemiş” diye sordum ve bana haber verdi: “Selman Medine’ye git. Bilal’i bul. Medine halkına nida etsin. Herkes gelsin kabrinin başına dikilsin. Bu kabir kimindir onu anlayalım.”
Ben de haberi Medine’ye ulaştırdım. Hz. Bilal R.SAV.in emrini Medine halkına duyurdu. Herkes geldiler, kabirleri başında dikildiler. Ben de R.SAV.le aynı kabirin başında dikildik. Bu kabrin sahibi kim diye gözlüyorduk. Bütün kabir sahipleri geldikleri halde bu kabrin sahibi gelmedi. “Ya Selman bu kabirdeki genç anasına yaptığı bir hakaretten dolayı azap çekiyor. Bu ölü delikanlının anası da öldü ise bu genç bu azabı kıyamete kadar çeker” buyurdular.
O sırada ihtiyar, beli bükülmüş bir kadın elindeki bastona dayanarak kabristana girdi ve oğlunun mezarına geldiler. R.SAV.i gördüler. R.SAV. efendimiz, kadına hitaben, “Burada yatan senin neyindir?” o da “oğlumdur ey Allahın resulü” dedi. “Oğluna dargın mı idin?” “Evet, sebebi de şudur. Eve gece geç geliyordu. Kapıyı çalıyordu. Ben açıyordum. Yaşlıyım, kapıyı tez açamıyordum. Bir gece de böyle oldu, kapıyı açtım ve beni itti, hırpaladı. Benim gönlümü kırdı. Ona hakkımı haram ettim. O geceden sonra iflah olmadı. Öldü gitti” dedi. “Ben onu yetim büyüttüm. Gözümden kıskanırdım. Yemedim yedirdim, içmedin içirdim. Ömrümün baharını ona harcadım. O da bana bu hakareti layık gördü. Ben de ona hakkımı haram ettim.”
R.SAV. kadına, “Bak ona hakkını helal et, yoksa kıyamete kadar azap çeker. Çünkü kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurundan bir çukurdur.” Arapçası; “Hufretün min hufierinniran, cennetün mir riyazülcenneh”.
R.SAV. kadının gönlünün yumuşamadığını gördü ve kadına, “Kabre bak, oğlunun halini gör” diyordu. Kadının gözündeki dünya perdesi açıldı. Oğlunun kabirde R.SAV.i ağlatan acıklı halini dört tarafından ateş sarmış olduğu halde gördü ve yüreği parçalandı. “Alahım oğlumu affet. Affet Allahım” diye hıçkırarak ağlamaya başladı ve oğlunu affetti ve onu kabir azabından kurtardı.
Şimdi gönlümüzde binlerce evlat ana ve babasını terk ediyor. Bir baba on tane evladını büyütüp besliyor da, on evlat bir anayı evine sığdırmıyor. Televizyonlarda her gün bir örneğini görüyoruz. Yarab bunların hali ne olacak. Ömür bu dünyadan ibaret değil ki, bu günün bir de yarını, dünyanın bir de öbür dünyası, ahireti var. Peygamber hayatta değil ki herkese kabirdeki halini göstersin. “Fağtebirü ya ülülebab” İbret alın ey akıl sahipleri. Ne mutlu ana-babasını razı edene. Cennete girene. Anne ve babasını cennette görene.
KAİNAT ALLAH’IN SOFRASIDIR
. Gerçekten kainat ulu Allah’ın sofrasıdır. Bu sofrada ayırım yoktur. Kral da, köle de bu sofradan yer. Az yer, çok yer ama mutlaka Allah’ın bu umumi sofrasının misafirleridirler. Bu ulu Allah’ın Rahman sıfatının bir tecellisi, zorunlu gereğidir. Bu yönü ile inanan inanmayan diye bir fark yoktur. Allah’a inanan da inanmayan da aynıdır. Hiçbirisi bu sofranın sahibi ulu Allah’tır. Sen inanmıyorsun, inanmadığın haşa Allah’ın sofrasında oturma denilemez. Malikel mülk mülk Allahındır ve öyle istemektedir. Nimetinin hesabını o soracaktır. Bir de Allah’ın Rahiym sıfatır vardır ki bu ulvi sıfat ahirette sadece müminlere mahsus olarak onların günahları bağışlanarak affedilerek cennete gireceklerdir.
SÜRECEK