FENALIĞIN KÜÇÜĞÜ-BÜYÜĞÜ OLMAZ,
KÜÇÜK HIRSIZLIĞA GÖZ YUMULURSA BÜYÜR

Küçük bir çocuk, bir gün mahalledeki kümeslerin birinden bir yumurta çaldı. Anasına getirdi. Zira babası yoktu. Ana oğul yaşarlardı.
Anası çocuğunu, bu yumurtayı nereden aldın diye sorgulaması gerekirken, çocuğun kötülüğüne göz yumdu. Anasının bu durumundan cesaret alan erkek çocuk biraz büyümüştü. Çocuk bir gün bir tavuk çalıp anasına getirdi. Ana yine nereden aldın, çaldın demedi. Bu hal devam ediyordu. Çocuk büyüdükçe suçunu da büyütüyor, tavuktan sonra ördek, kaz, koyun, inek, deve, vs. gibi hayvanları çalmaya, satmaya başladı. Derken milletin zaraman ettiği bir harami, mafya oldu ve devlet işe el koydu. Yakalayana mükâfat, ödüller kondu. Üzerine askerler sevk edildi. Nihayet bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, üçüncüde yakalanırsın kabilinden yakalandı. Yargılandı, sayısız suçlar ve devlete baş kaldırma gibi ağır suçları nedeni ile idama mâhkum edildi. Gün geldi, saat doldu. Boynu cellatın satırı altına konacağı zaman son sözün nedir diye sorulduğunda, “Anama söyleyeceğim bir tek sözüm var” dedi. Anası oğluna yaklaştı, “Söyle oğlum, vasiyetin nedir” dedi. “Anne, son olarak o güzel dilini öperek ölmek istiyorum” deyince, eşkiyanın (şakinin çoğulu) anası dilini oğlunun ağzına uzattı ki, öpsün. Oğlu kadının dilini hızlı ve güçlü bir şekilde ısırdı ve anasının dilini kopardı ve cellada haydi şimdi işini gör dedi. “Ne cani bir insan, öleceği anda bile suç işleyen, hem de anasının dilini kopardı” diyen cezayı veren hakime hitaben “Benim bu dünyada hakka yarar tek bir işim anamın dilini koparmamdır. Beni idama sürükleyen ve anamın başına bela olan dil idi. Onu kopardım” dedi. “Böylece aleme ibret olsun da, çocuklarının işlediği küçük suçlarına sükut edenlere ibret olur da çocuklarının büyük suçlar işlemesine göz yummazlar” dedi. Yaptığı suçları anlattı. “Anam bunlara göz yumarak beni suça teşvik etti. Benim şaki bi çete reisi olmama ve idamıma sebep oldu” diye haykırdı.
Evet, fenalığın küçüğü-büyüğü olmaz. Küçüğe göz yumulursa büyür. Yangın bir çıngıdan çıkar. Hemen söndürmeyip göz yumarsan bir ev değil, mahalle yanar. Küçük bir delik hemen dikilmezse, yamanmazsa, elbise elden çıkar. Küçük bir delik tıkanmazsa bir gemiyi batırır. Damardan akan damla kan önlenmezse, insanı kan kaybından öldürür. Ufak bir damla zamanla mermeri delebilir. Bunlar şer işlere örnektir. Hayır işler de bunun tersidir. Damlaya damlaya sel, sel ırmak, göl, deniz, okyanus olur. Demek ki kötülüğün küçüğüne göz yumarsan mematına ölümüne, iyiliğin azını teşvik edersen necatına, kurtuluşuna sebep olursun. Bu olay çocuk yetiştirmede bizlere ibret olan kötü bir örnektir.
Bir de iyi anneye bir misal sunalım.
İslam Türk örfünde, bir anane vardır. Evladına ana ve babalar asla haram yedirmezler. Tertemiz yetiştirmelerine özen gösterirler. O kadar ki, çocukların cünüp iken (gusül abdesti gerektirir bir hal) emzirmez. Hatta abdestsiz emzirmezler. Ben böyle analar biliyorum ama bu titizliği gösteren analar belki vardır. Ama binde, belki milyonda birdir. İşte buna bir örnek:
İsmail Hakkı Bursevi, Bursalı büyük bir tasavvufi tefsir sahibi, Arapça olan tefsirinde bunu yazmıştır. Osmanlının ilk devirlerinde Hacı Bayramı Veli hazretlerinin terbiyesinde yetişmiş, Yazıcıoğlu Mehmet ve Ahmedi Bican, Mehmedi Bican efendi Muhammediye namında R.SAV.i şiir gibi nefes nefes anlatan ve yıllarca köy odalarında ilim meclislerinde okunup dinlenme şerefine olan bir kitap yazmış. Kardeşi Ahmedi Bican ise, farisiden tercüme ettiği Envarul Aşıkın adlı eserin sahibidir. Bunlar Çanakkaleli, Mehmedi Bican Gelibolu’da metfun türbesi ziyaretgahtır. İşte bu iki kardeş, ikisi de hem alim hem de arif veli kişiler, ikisi de halkı dini konularda irşad ediyorlar.
SÜRECEK