Konumuz Allah’a itaat, mahlukatına şefkat ve merhametle muamele etmek hakkındadır.
İnsanoğlu şu koskoca kainata ibret nazarı ile baktığında muazzam bir nizam, şaşmaz bir intizam-düzen içinde, zerresinden kürresine görünüründen görünmezine kadar, her şeyin bu ilahi nizam içinde yüce Allah’a boyun eğip, itaat ettiğini, onun emri doğrultusunda bir milim şaşmadan ilahi emre uyduğunu hayranlıkla gözlemleyecektir.
Yüce kitabımız Nahil Suresi 49. Ayetinde bu gerçeği şöyle ifade ediyor: Arapçası: “Velillahi vescüdü ma fıssemavati vema fil arzı, mindabbetin velmelaiketü vehümla yestekbirun.” “Göklerde ve yerde bulunan canlılar, bütün melekler ve mahlukat büyüklük taslamadan Allah’a secde-itaat edip boyun eğerler.”
Görmez miyiz ki, güneş milyarlarca sene aynı yerden doğar ve aynı yerden batar. Gece ve gündüz, aylar, yıllar, mevsimler, günler hepsi bir sistem içinde, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, hatta görünmeyenler de bir olgu ile hareket ederler. İşte bu tam bir teslimiyet ve itaattir. Bu koskoca alemi hatta alemleri milim şaşmadan yöneten ulu kudret yüce Allah’tır. İnsan da bu varlık aleminin bir parçasıdır. Ondan ayrı hareket edemez, insanın da ilahi konular yörüngesinden çıkmadan hareket etmesi zorunludur.
Şair ne güzel anlatmış; “Asla bu çileye kimse dayanmaz, Allah emretmezse arı, ağaç uyanmaz. Laleler sümbüller kendi boyanmaz. Bunları bir yöne yönelten vardır.”
İlahi emaneti omuzlarına yüklenmeyi kabul eden insan, verdiği sözden dönemez (Haşir Suresi 21. Ayet) Allah’a aşkla ve şevkle boyun eğmek, sevgiyle saygıyla bütün yaratıklara merhamet ve şefkat göstermesi gerekir. Çünkü, insanoğlu yüce Allah’ın yeryüzündeki en şerefli yaratığı ve Allah’ın halifesidir. Allah’ın insana verdiği kendi güç ve sıfatından nisbi kısmi kudretini Allah’ın yarattıklarına göstermelidir.
Yaratılmışlara şefkatle, merhametle muamele eden, onlara acıyan müminler gerçekten büyük bir iyilik ve hayır üzeredirler.
Alemlere rahmet olarak gönderilen ve insanların en şefkat ve merhametlisi olan sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed SAV, bir hadislerinde; “Allah herşey üzerine iyilik etmeyi emretmiştir. Öldürdüğünüz zaman bile öldürmeyi güzel yapınız. Keseceğiniz hayvanları şefkatle boğazlayınız. Bu işi yapanlarınız bıçaklarını iyi bilesin. Keseceği hayvana bıçağı göstermesin” buyuruyor.
Diğer bir hadisi şerifte ise; “Kuluna merhamet edene Allah da merhamet eder. Yerdekilere acıyanlara, göktekiler de onlara acır. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” (Hadis kitabı TAC (5 sh.17)) 800 senedir ışığı sönmeyen bir nurla dünyayı aydınlatan Anadolu’nun, Konya’nın bağlarından çıkan Mevlana hazretleri, kutsal öğütlerinin birisinde, “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, kusurları örtmede gece gibi ol. Kötülükleri iyiliklere çevirip nimet olarak bize sunan toprak gibi ol” buyurur.
“Bizim kapımız ümitsizlik kapısı değildir. Ne olursan ol, ister putperest, ister Mecusi, ister Yahudi, istersen Hıristiyan ol gel. Bize gel. İslam’a gel. Tevbeni bin kere bozmuş olsan bile yine gel. Çünkü, bizim kapımız ümitsizlik kapısı değildir. Gidecek başka kapı yoktur. Kurtuluş İslam’dadır” diye haykırıyor.
Şimdi İslam’ın bu hoşgörüsü, bağışlaması, acıması karşısında insanlar ne yapıyor. Henüz kundaktaki çocuğunu sokağa atıyor. Can dostu olan ailesini, bıçak darbeleri ile öldürüyor. Hayvanları canlı saymıyor, eziyet ediyor. Lüzumsuz harp, darp, terörle beşikteki masumları acımadan öldürüyor.
Halbuki İslam ne diyor, “Haksız yere bir insan öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir. Bir kişiyi yaşatan, ölümden kurtaran, bütün insanları yaşatmış gibidir” diyor. Kabul ediyor. (Maide suresi ayet 32.)
Zulüm ve işkencenin her türlüsünü yasaklıyor. Şefkatsiz, merhametsiz, acımasız, taş kalpli insanları cehennem direği sayıyor. Bir çiçeğin bile dalından koparılmasını yasaklıyor. Çünkü her canlının Allah’ı tanıyıp onu zikrettiğini ve ulu Allah’a muti olduğunu bildiriyor.
İşte bir mümin dinimizin bu kutsal yüce emirlerini gözardı ederek yaşayamaz. Çoğunluk şefkat ve merhametle hududu aşar, işi zulüm derecesine getirirlerse, işte o zaman ulu Allah zulme asla razı olmaz. Topluma umumi belalar göndererek onları düzeltir. Böyle umumi musibetlerde yaş-kuru, suçlu-suçsuz hepsi ayrılmaz. Bela topluma gelir. Bu; harp olur, darp olur, terör olur, kıtlık olur, yokluk olur, anarşi olur, yel-sel, zelzele vs. gibi felaketler olabilir ki, bunlar Kur’an ayetlerinde ve hadis-i şeriflerde açık açık anlatılmıştır.
Örneğin; Enfal suresi 25. ayetinde, “Ey insanlar, öyle bir fitneden sakının ki, o içinizden sadece zalimlere gelmez, umuma gelir ve sizi perişan eder. Biliniz ki, Allah’ın azabı çetindir” buyuruyor.
Zulme razı zulümdür. Kötülüğe göz yummak kötülüktür. Mutlaka toplum topluca kötülüklerin önüne geçmek zorundadırlar. Yoksa felaket umuma gelir. Yaşamımızda şefkat ve merhameti elden bırakmamalıyız.
Hoşçakalın.
5 Ocak 2014