Beş,
On,
On beş,
Derken günde yirmi Memed’imizi vermeye başladık toprağın altına.
Kimi bomba yüklü araçla,
Kimi mayına basarak,
Kimi silahlı çatışmalarda şehit oluyor.
Hepsinin ayrı,
Hepsinin farklı hikâyesi var yaşama dair.
Ancak,
Ortak oldukları tek konu,
Yoksul aile çocuğu olmaları.
Ateş düştüğü yeri yakar misali;
Ağlamasın, yanmasın, karalar bağlamasın analar, diyerek reklam afişleriyle oy toplanırken…
Yapılan yanlış politika, güdülen yanlış siyaset, alınan yanlış kararlar neticesinde,
Gözünden kan akarcasına ağlıyor,
Karadan başka renk tanımıyor, yüreği ile birlikte ciğeri de yanmaya devam ediyor anaların
Ama,
Sorumlu yok!..
İstifa yok!.
Harakiri yapmasını bekleyen yok kimsenin,
Ben beceremedim özür dilerim diyen de yok!..
Kanıksadık artık!..
Alıştık, daha doğrusu alıştırıldık.
Her gün yirmi şehit haberi duymak milletimize sıradan geliyor, bir şey yokmuş gibi devam ediyor yaşamına.
Kuzumuzu vurmuşlar…
Kime ne?
Yatırmışlar toprak dediğimiz vatan parçasının kara bağrına, duyduk yanıyoruz acımıza.
Ana, bacı, anneanne, babaanne yengeler, kuzenler, hatta tüm mahallenin kadınları ağlıyor, yırtınıyor.
Milletvekilleri, siyasiler, hükümet yetkilileri, askeri temsilciler hepsi orda. Gazeteciler ve kameralar karşısında ellerini kavuşturmuşlar duruyorlar.
İkinci gün kimse yok!
Uzaktan gelen var acıyı paylaşmaya,
Konu var, komşu var, akraba-hısım var, birkaç duyarlı vatandaş var taziyeye gelen,
Ama devlet erkânı yok ikinci gün...
Ve
Bu insanlar yoksul…
Ateş düştü ciğer yanıyor, neyle soğuyor o ciğer, ne yiyip ne içiyor o insanlar, diyen de yok!..
Suriyeliye olan,
Iraklıya olan,
Afganlıya olan,
Bu memleketin asli evlatlarına yok maalesef!..
Beş-on derken yirmi canımız gidiyor günde;
Ve biz hala armudun sapı-üzümün çöpü ile,
“Ama köprü yaptı, yol yaptı” deyişleriyle,
Konuşup duruyoruz…
Her gününüz güzel olsun.