2019 yılında insanlık karşı karşıya kaldığı salgın ile günümüze kadar gelenekselleşmiş, sosyal yönden geliştirdiği tüm dogmatik alışkanlıklarını bir kenara bıraktı. İşin gerçeği bırakmak zorunda kaldı.

Değişimin kendisi zordur. Herkes değişimden ve değişimin fırsatlarından bahseder ama konu ne zaman kişinin kendisine, özel yarattığı dünyasındaki değişime geldiğinde o zaman her şey zorlaşıverir. Dogmatik alışkanlarımızın yarattığı konfor ve düzen bizi bir türlü bırakmak istemez.

Ancak pandemi süreciyle birlikte uzunca bir süreç gerektiren değişim ve dönüşüm sürecini hangi yaştan ve hangi sosyoekonomik gruba dâhil olursa olsun tüm insanlık yaşadı, yaşamaya da devam ediyor.

Çok ayrıntıya girmemek ve bu yazının dar kapsamında kalmakla birlikte, bir örnekle bu konunun daha iyi kavranılabileceğini düşünüyorum.

Ama önce sizleri 1920’li yıllara götürmek istiyorum.

1920’ler, Yer: Amerika Birleşik Devletleri. Dünya savaşı sonrası kıyasıya rekabetin yaşandığı tanıdığımız birçok küresel markanın temellerinin atıldığı kârlı dönem. Bir tütün şirketi sigara paketlerinin yeşil rengi modaya uygun olmadığı için kadın müşteriler tarafından tercih edilmediğini keşfeder.

Sorunu çözmek için dönemin en iyi reklamcısı Edward Bernays çağrılır. Ancak markanın bir şartı vardır. Tütün şirketi dahi reklamcıya paketlerin renginin değiştirilmesinin kesinlikle mümkün olmadığını belirtir. İkna yoluyla toplumsal taban yaratma konusunda uzman olan Bernays tarihe geçecek şu cevabı verir: “Paketin rengini değiştiremiyorsak, biz de modayı değiştiririz.”

Gerçekten de Bernays dönemin sınırlı iletişim araçlarıyla modayı yani beğenilen renkleri değiştirir. Patlayan satışlarla sigara şirketi kârına kâr katar. İhtiyaçları olmayan ürünleri istemeleri için insanları nasıl ikna edeceklerini ilk gösteren kişi olarak Bernays tarihe geçer.

Ünlü psikoanalist Sigmund Freud’un yeğeni olan Bernays toplumu yönlendirme konusunda o kadar etkili oldu ki sadece kitaplarını okuyarak bile hayatımızdaki birçok seçimin bize nasıl empoze edildiğini fark edebiliriz. Kitaplarından bazıları olan “Toplum Görüşünü Kristalize Etmek”, “Propaganda”, “Toplum Rızası Mühendisliği” gibi eserlerinin başlıkları bile insanı tedirgin etmek için yeterli diye düşünüyorum.

Edward Bernays, Hitler döneminden itibaren “propaganda” kelimesi olumsuz bir manada kullanıldığı, çok sert ve politik geldiği için yeni bir terminoloji yaratarak “Halkla İlişkiler” teriminin isim babasıdır da aynı zamanda.

Gelelim günümüze. Aradan yüzyıl geçti ve modern pazarlama kökten değişti. Salgın süreci ile birlikte belki uzun vadeye yayılmış olan dijital değişim ve dönüşüm sürecine çok hızlı bir giriş yaptık. Öyle ki cep telefonunuzdan, bilgisayarınızdan ya da tabletinizden ziyaret ettiğiniz sitelerin verileri alınıyor ve size özel reklamlar sunularak, hepimizin üyesi olduğu sosyal ağlarda oluşturulan içeriklerle dikkatimiz düzenleniyor.

Eğitimden evimizin şekline, iş hayatından alışverişe, yeme ve içme alışkanlıklarımıza kadar her şeyin değiştiği ve dönüştüğü bir dönemden geçtik, geçiyoruz. İçimizdeki derin korkuya rağmen bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da biliyoruz. Salgın hayatımızdan çıksa bile bu dönemin kurguladığı, yaşattığı deneyim ve öğrettiği hayat eskisi gibi olmayacak.

Algı ve gerçek arasındaki mesafe artık çok daraldı. Kitlesel iletişim araçları artık çok daha güçlü. Toplumların üretmekten ziyade, tüketim çılgınlığına yönlendirildiği bir süreçteyiz. İletişimin gücünün katlandığı bu dönemde algı yönetimine karşı elimizdeki tek mutlak güç bilgi.

Dışarıdan birilerinin hayatımızı, yaşamımıza, düşüncelerimize hatta sevdiğimiz renklere müdahale etmesini önlemek, alışkanlıklarımızı değiştirmesini engellemek için bilgiye her zamankinden çok daha ihtiyacımız var.

En güzel günler sizlerin olsun.