Yarın,"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nı kutlayacağız.

Atatürk, 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu öksüz çocukları şenlendirmek için çocuk bayramı olarak kutlanmasını sağlamıştır. Daha sonra çeşitli evreler geçirmiş olan bu bayram; UNESCO'nun 1979 yılını çocuk yılı olarak ilan etmesi ile birlikte, TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğini başlatınca uluslararası düzeye taşınmıştır.

Güzel de olmuştur. Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun kutlanması ile başlayan bayramın, günümüzdeki konuma gelmesine vesile olmuştur. Ülkemizde dünya çocuklarının misafir olması, bayramı gerçek şenlik haline getirmiştir.

Hepimizin bu özel ve güzel gün ile ilgili bir anısı mutlaka vardır. Ben de 23 Nisan’la ilgili kısa bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çocukluğumuzda 23 Nisan’larda bize öğretilen bir marşı, anlamını tam bilemeden, boyun damarlarımız şişerek, bağırarak söylerdik:

“Bugün 23 Nisan,

Neşe doluyor insan” diyerek evden çıktığımız ve yağmurdan sırılsıklam ıslanmış, ağlayarak geri döndüğümüz olurdu.

Büyüklerimiz elbiselerimizi değiştirip, “Yağmur berekettir. Bu sene bolluk olacak.” diyerek, bizleri neşelendirmeye çalışırlardı. Bizden sonraki nesillerde de 23 Nisan kutlamalarında ıslanıp evlerine dönenler çok oldu. Ama biz yine de bu güzide bayramı kutlamaya devam ettik. Dünya durdukça da sürmesini dilerim.

İki anekdotu paylaşmadan edemeyeceğim.

Birincisi bayramla pek ilgili değil ama insanların anlayış farkını, sevimli bir şekilde ortaya koymasıyla ilgili.

Sunay Akın, "Bir Çift Ayakkabı" isimli kitabında anlatıyor:

"Yoksul bir çiftçinin, 13 çocuğundan biri olarak dünyaya geldikten sonra; Diyarbakır'da Dicle Köy Enstitüsü'nü bitirip, sinemamıza ve edebiyatımıza birçok eserler kazandıran ve ödüller alan Osman Şahin 1970 yılında ilk aldığı ödülü annesine telefonla haber veriyor.

Telefonda annesinin sesini duyunca, coşkuyla konuşuyor 'Ana ödülü bana verdiler... Birinci oldum ana birinci!..'

Karşı taraftan hiçbir ses gelmeyince Osman Şahin, annesine verdiği mutlu haberi duymadığını düşünerek, sözlerini tekrar eder ' Ana birinci oldum, birinci!..'

Kısa bir sessizlikten sonra, annenin teselli eden sözleri duyulur: 'Üzülme oğul ileride inşallah ikinci de olursun, üçüncü de olursun, dördüncü de... Beşinci de...'

Yaaa...İşte bunu iyi anlamak gerekiyor. 13 çocuk yetiştirmiş ananın birincilik anlayışına bakın!.. Onun için, siz ne anlatırsanız anlatın anlattıklarınızın hacmi, karşınızdakinin anladığı kadardır.

* * *

İkincisi, daha doğrusu Falih Rıfkı Atay'ın, "Atatürkçülük Nedir" isimli eserinin 177'nci sahifesinde bulunan, gazetelere de yansımış olan, tüyleri diken diken eden bir olaydan:

"1921'de Bolu Milletvekili Fuat Bey, Frenginin önlenmesiyle ilgili bir kanun teklifi sundu. Teklifte, çiftlerin evlenmeden önce doktor muayenesinden geçmesi isteniyordu.

Genç kızların muayene edileceği söylendiğinde mecliste tartışma çıktı. Niğde Milletvekili Hilmi Efendi 'Böyle bir kanun çıkarmak günahtır!' dedi. Yozgat Milletvekili Hulusi Efendi, kadının muayene edilmesinin 'şeriata uygun olmadığını' söyledi. Bunun üzerine Bursa Milletvekili Emin Bey, kadınların sadece boyunlarının, boğazlarının ve dirseklerinin muayene edileceğini, büyütülecek bir şey olmadığını söyleyince bir milletvekili 'Daha ne olsun Emin Bey' diye bağırdı. Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca da şunları söyledi;'Bulaşma ancak Allah'ın izniyle olabilir. Doktorların iddia ettikleri gibi insanların birbiriyle olan münasebet ve temaslarıyla Allah'ın izni olmadıkça hastalık bulaşmaz'. Bunun üzerine Operatör Doktor Emin Bey "Ben seni bir frengiliyle temasa geçireyim de gör, frengiye yakalanır mısın, yakalanmaz mısın!' dedi. Emin Bey bu sözleri yüzünden bazı milletvekilleri tarafından öldüresiye dövüldü."

Osman Şahin'in annesinin birincilik meselesini anlayışına güldük ama, yine de takdir etmek gerekiyor. Milletvekilinin Frengi hastalığını anlayışından daha yakışıklı anlamış...

Kanunun ne zaman çıktığını bilmiyorum. Ama nikâh akdinin oluşması için sağlık raporu şartı var.

Yakınımız Doktor Nadir Nuri Gördebil ağabey anlatmıştı. Üzerinden çok zaman geçti. Kendisi hükümet tabibi görevlisi doktor arkadaşının yanında otururken ülkemizin çok sevilen bir ses sanatçısı olan Gönül Yazar yanına geliyor.

Evlenmek için sağlık raporu alacak. Doktor imzayı basıp, sağlık raporunu verince; Gönül Yazar "Ben de muayene olacağımı sanıyordum. Siz yüzüme bile doğru dürüst bakmadan, imzayı basıp verdiniz. Bu ülke formalite ülkesi olmaktan ne zaman kurtulacak" demiş. Nadir ağabey "Kadını çok takdir ettim" demişti.

Şimdi düşünüyorum da; hepimiz evlenirken sağlık raporu aldık. Hiç birimizin aklına, Gönül Yazar’ın tepkisine benzer bir tepki göstermek gelmedi...

Yani 1921 yılında, Büyük Millet Meclisi'nde Operatör Doktor Emin Bey'i dövenlere hepimiz kızdık, ama Emin Bey'in Frengi hastalığı ile ilgili hassasiyetini çok iyi algıladığımız söylenemez.

Bayram bile, algıladığımız kadar bayram! Kısacası başlığa aldığımız; "Algı Alanınızı Genişletin!" sözünün az şey olmadığını düşünüp, olabildiğince alanımızı genişletmemiz gerekiyor.

Bu vesile ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı olan Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kurtuluş Savaş’ımızı sevk ve idare eden ilk Meclis’teki tüm milletvekillerini, bize bu vatanı armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyor; aynı zamanda Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız bu anlamlı günün dünyanın bütün çocuklarına barış ve mutluluk getirmesini temenni ediyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.