Tarih, 30 Ocak 2009.

Yer, İsviçre’nin Davos kenti.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan, (her haliyle önceden planlanıp, kurgulandığı anlaşılan) o meşhur “one minutes”lu tarihi(!) çıkışını yapıyor.

Akabinde de doğal olarak tüm İslam Dünyasının kahramanı(!) oluyor.

O konuşmayı ilk dinlediğim zaman; “Yahu bu adamlar, 1. Dünya Savaşında, İngilizlerle işbirliği yapıp, bizi arkadan vuran Türk düşmanları… Bu adamlar için, bunca dengeyi bozmaya değer mi?” demiştim, kendi iç dünyamda.

*    *    *

Tarih 09 Temmuz 2009.

Çok değil, Sayın Başbakan’ın tarihi (!) Davos çıkışından 6 ay sonra.

Beraberindeki bir heyetle resmi davetli olarak Güney Kıbrıs’a giden Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas’la görüşüyor.

Ortak açıklama yapıyorlar.

Diyorlar ki; “Topraklarımız işgal altındadır. Filistin topraklarını, İsrail; Rum topraklarını da Türkler işgal etmişlerdir. Filistin ve Rum halklarının cefalarına son vermek için, iki kardeş ülke, her alandaki ikili anlaşmalarını hayata geçirecekler, her alanda işbirliği yapacaklardır…”

Ardından da din gardaşımız Mahmud Abbas Efendi ile Dimitris Hristosyaf Efendi, sarmaş dolaş oluyorlar.

Bizim Abbas, Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas’ı, en kısa zamanda Filistin’e beklediğini söylüyor.

Sonra?

Sonra bizim Abbas, Rum Meclisi Başkanı Marios Garoyan ve Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos’u ziyarete gidiyor, onlarla da sarmaş dolaş oluyor;  hep birlikte veryansın ediyorlar İsraillilere ve tabii Türklere…

Ne zaman?

Sayın Başbakanın,  “one minutes” çıkışından 6 ay sonra.

*    *    *

Tarih 03 Ocak 2012

Bu defa Gazze’deki Filistin Hükümetinin başı İsmail Haniye Türkiye’ye teşrif ediyor.

Başbakanla el ele fotoğraflar çektiriyor,  AKP’nin Meclis Grup Toplantısı’na birlikte katılıyorlar.

Haniye Efendi, gördüğü ilgiden öyle hoşnut kalıyor ki, ayakları yerden kesiliyor.

“Ben” diyor, “BDP Başkanı gardaşım Selahattin  Demirtaş’ı da ziyaret edeceğim”

Veriyorlar altına zırhlı arabaları ve de korumaları; Haniye Efendi, Selahattin gardaşını da ziyarete gidiyor.

Sarmaş dolaş oluyorlar.

Selahattin gardaşı, Haniye’ye; “Biz Filistin’in özgürlüğünü görmek isteriz” deyince; Haniye heyecanlanıp, coşuyor; “Biz de Diyarbakır’ın özgür olduğunu görmek isteriz…”  karşılığını veriyor.

*    *    *

Tabii bu konuşmalar, basına yansıyan konuşmalar.

Bu muhabbettin bir de kapalı kapılar ardında olanı var.

O konuşmalarda da büyük bir olasılıkla; ilk PKK kamplarının Filistin’de açıldığı, ilk PKK militanlarının Filistin Kurtuluş Örgütü Kamplarında, bizzat Filistinli gerillalar tarafından yetiştirilip, palazlandırıldığı da konuşulmuş; karşılıklı “şükran” alışverişlerinde de bulunulmuştur mutlaka.

*    *    *

Adamı anında satan, klasik Arap karakterinin (yakın zamanda yaşanmış) en güzel örneklerini verdim size.

Arap budur.

Filistin de bu.

Hayrını görün.

*    *    *

Oldum olası sevmemiş, sevememişimdir bu Arap milletini.

Kafamda hep; gericilikle, yobazlıkla, insanları arkadan kurşunlamakla özdeşleştirdiğim bu ulus, bana hep itici gelmiştir.

Yazarın notu: Haniye ve Selahatin Demirtaş; görüşmelerinin ertesi günü; “…Aralarında, ‘Biz de Diyarbakır’ın özgür olduğunu görmek isteriz’  şeklinde bir konuşmanın geçmediğini”, söylemişler.

Araştırdım; Hükümet kanadından böyle bir yalanlama var ama hiçbir basın organında, bu muhteremlerin ağzından, böyle bir yalanlama yok.

Ayrıca doğrudur, yalanlamış da olabilirler.

Ama bana göre, Haniye o sözleri söylemiş, AKP’den tepki gelince de yalanlama yolunu seçmiştir.

Dedim ya; ben bu Araplara hiç güvenmem.

Tarihsel bilgilerim bir yana; ben, bu adamların esir kamplarında, yedi yıl esir kalmış bir dedenin torunuyum…