AKP'yi siyaseti İslamlaştıran, cemaati de İslam'ı siyasallaştıran hareket olarak okumak daha doğru olsa gerek.
Ancak bu İslamlaştırma sürecinde iktidar yukardan aşağıya, cemaat aşağıdan yukarıya bir yöntem kullandı.
Ama iktidarın İslamlaştırma süreci görünür olurken, cemaatinki görünmez oldu.
Elbette İslamlaştırmaktan kasıt, toplumsal yapıyı İslami bir dokuya dönüştürmekti.
Sonuçta her ikisine de "küresel güç" tarafından verilen izin, "Ilımlı İslamcılık" ya da diğer adıyla "Post İslamcılık" idi.
Elbette, sosyalist sistemin dağılması ve iki kutuplu dünya sisteminin çöküşüyle dünya stratejisi değişmişti. İdeolojik merkezli cepheleşmenin yerini "medeniyetler arası çatışma" denilen kültür ve din ağırlıklı çatışma almıştı.
İşte bunun için küresel güçler, bazı İslami cemaatler üzerinden "medeniyetler arası hoşgörü projeleri" inşa eder oldu.
Çünkü soğuk savaş döneminde, sosyalist sisteme karşı mevzilendirilmiş "Radikal İslamcı" hareketlerin batı karşıtı bir güç olma tehlikesi vardı.
Yani potansiyel güç olma özelliğini taşıyan İslam, kontrol altına alınmalıydı.
Ve bunun için Türkiye'de "Ilımlı İslam", hem oluşacak radikal eğilimleri engellemeli, hem de İslam ülkelerine özellikle de Arap dünyasına model olmalıydı.
* * *
Ilımlı İslam, ilk kez Amerikan Barış Enstitüsünde dile getirilmiştir. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra uygulamaya dönük bir proje olarak hazırlanmıştır.
Daniel Pipes, Amerikalı tarihçi, yazar ve siyaset eleştirmenidir. "Militan İslam Amerika'ya Ulaşıyor" kitabının yazarıdır. Aynı zamanda İsrail'de yayınlanan sağcı "Jeruselam Post" gazetesinin yönetim kurulunda görevlidir.
ABD Başkanı Bush, Daniel Pipes'i Barış Enstitüsü'nün başkanlığına getirmiştir.
İşte "Ilımlı İslam" sözü, ilk kez Pipes tarafından dile getirilmiş ve "Radikal İslam tehdidine çözüm, Ilımlı İslam'dır" denilmiştir.
Peki, nedir "Ilımlı İslam" ya da "Post İslam"?
İslami referanslarla iktidar olunduğu, batı karşıtlığının kırıldığı, bölgedeki Amerikan politikalarına evet denildiği bir İslami görüntüdür.
ABD'nin "Ilımlı İslam" imalatı ile amacı; kapitalist kültürel mantığın bütün araçlarını ve sömürü faaliyetini, bölgede sömürgeci güçlerin yayılışını meşrulaştırmaktır.
Yani Ilımlı İslam'ı, "neo-liberal" siyasetlerin hizmetine girmiş, içeriğini kaybetmiş bir dini anlayıştır diye de tanımlayabiliriz.
Öyle ki, bu anlayışa göre küresel güçlerin katliamları bile barış getirmenin aracı olarak görülmüştür.
Nitekim Afganistan'ın, Irak'ın, Libya'nın işgaliyle demokrasi ve barış getirildiğine inanılmıştır.
Tunus'a, Mısır'a ve Suriye'ye demokrasi getiriliyor sanılmıştır.
* * *
Avrupa'da "Post İslam", ABD'de "Ilımlı İslam" olarak adlandırılan bu İslami oluşumun Türkiye'deki amacı ise:
-Dış politikada küresel güçlerle uzlaşmadır.
-İsrail ile çatışmamadır.
-Ekonomide piyasa ekonomisini benimsemedir.
Asıl amaç ise Radikal İslam'ın önünü kesmek ya da tasfiye etmektir. Bölge için Türkiye'yi bu konuda taşeron olarak kullanmaktır.
Bir diğer ifadeyle Ilımlı İslam, ABD'nin Türkiye üzerinden İslam coğrafyasındaki hedeflerinin politik aracıdır diyebiliriz.
Ancak "Ilımlı İslam"ın siyasi kanadı olan iktidar, ülke içinde giderek otoriterleşen bir yöntem kullanır ve cumhuriyeti tahrip eder olmuştur. Yükselen demokratik muhalefet bastırılmak istenmiştir.
Dış politikada ise:
-Mısır'da Mursi yanlılığı,
-İsrail ile gerginlik,
-İran'la ilişkiler,
-Suriye'deki yanlış politikalar,
AKP'nin, hem ABD hem de cemaatle yollarını ayırır olmuştur.
Nitekim bugün Ilımlı İslam ortaklarının yani AKP ve Gülen Cemaatinin yolları ayrılmış, kılıçlar çekilmiştir.
* * *
Elbette, ortaya çıkan bu oluşumlar akla sorular getirmektedir:
Acaba Ilımlı İslam'ın görevi mi bitmiştir? Yoksa Ilımlı İslam'a yeni bir siyasi ortak mı aranmaktadır? Ya da bölgedeki gelişmelerin Türkiye'ye yayılmasının önü mü açılmaktadır? Daha da tehlikelisi, Türkiye geri dönüşü olmayan bir yola mı itilmektedir? Galiba bu soruların cevabını, 30 Mart yerel seçimleriyle oluşacak siyasal harita belirler olacaktır.