Kardeşliği, barışı, birlikte yaşama umudunu ateşe veren bir savaş yaşıyoruz.
Muktedirlere, şoven ve faşist zihniyetlere sorarsanız bu savaş ülkenin bölünmesine karşı başlatılmıştır ve doğru bir karardır. Bölücü örgütün kökü kazınana kadar da sürdürülmelidir.
Oysa bu olgu yıllar önce denenmiş ve başarılamamış, on binlerce gencin ölümüyle sonuçlanmış acımasız bir yöntemin tekrarıdır. Sonucu da farklı olmayacaktır. Yine ölüm, yine gözyaşı ve acılarla halkların düşmanlığını derinleştiren, ayrışmanın, karşılıklı ötekileştirmenin tohumlarını yeşerten, umudu ve kardeşçe yaşama umudunu dinamitleyen akıldışı, vicdansız, çirkin bir savaştır.
Kısacası son genel seçimlerden sonra iktidardan düşmüş bir partinin geçici hükümeti tarafından, meclisten karar çıkarmadan başlatılmış bir savaştır. Son seçimlerde tek başına iktidar olma imkanını yitirmiş bir partinin yeni bir seçimde aynı ülkede yaşayan halkların ölümleri üzerinden tek başına iktidara gelmek amacıyla uyguladığı vicdansız bir taktik olduğu söylentilerinin haklı olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Bu tam anlamıyla bir akıl tutulması ve insana yakışmayan bir tutumdur ve eğer gerçekten bu doğruysa söylenecek söz kalmamıştır.
Bu çirkin savaş ülkenin bölünmesini engellemek bir yana ülke halklarını düşmanlaştırarak bölünme koşullarını yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Böylesine sonucu belli bir savaş, iç politika ve seçim malzemesi olarak, siyasi partilerin ölümler ve halkların düşmanlığı üzerinden oy devşirme çabasına dönüşmüştür. Siyasi parti sözcülerinin söylemleri ülke çıkarlarını gözetiyormuş algısı yaratsa da samimiyetten uzak ve seçmeni avlama amaçlı eylemlerdir. Sanki her siyasi partinin masasında bir “ oy ölçer” aleti var ve yaptıkları her açıklama ve çıkışta gözleri hep orada. Hangi eylemlerinin ve söylemlerinin bu aletin ibresini yukarıya doğru çektiğini gözlemekle meşguller. Asker ölümleri, şoven ve ırkçı söylemler oy oranlarını nasıl etkiliyor, daha çok ölüm, daha sert şoven ve ırkçı söylemler, ölenlerin yakınlarının yürek dağlayan feryatları hangi siyasi partiye avantaj sağlıyor, hangisini aşağıya çekiyor bunun derdindeler.
Holding medyası önce cenazeleri gösterip, şehitlerin yürek burkan hikayelerini anlatıyor, hemen ardından araştırma şirketlerinin son yaptıkları anketlerle siyasi partilerin erken seçimdeki oy oranlarını tartıştırıyor ve diğer yana dönüp savaşın, borsa ve döviz üzerindeki etkilerini analiz ediyor.
Acılar ve ölümler çok verimli bir alan belli ki. Kimilerinin iktidar umutlarını yükseltiyor, kimilerinin kasalarını dolduruyor.
Ne garip değil mi?
Bir yanda vatan için şehit düştüğüne inanarak teselli bulan güvenlik görevlisi yakınları, diğer yanda hamasi nutuklar atıp ölümler ve acılar üzerinden çıkar sağlama hesapları yapan vicdansızlar.
Halk kesimleri de siyasilerin bu hamasi nutuklarının rüzgarına kapılmış, şuursuzca, ağızlarından salyalar saçarak saldıracak düşman arıyor. Herkes kendi inancına ve ideolojisine göre ölenleri sahipleniyor ve kendi ölülerinden başkasını insan saymıyor. Her ölen güvenlik görevlisi Kürt halkına karşı düşmanlığı, öfkeyi bir kat daha artırıyor, her ölen gerillanın ailesinden birkaç fert dağın yolunu tutuyor.
Bu savaş ağır ağır insanlığımızı ve vicdanımızı kör ediyor. Geleceğimizi zehirliyor ve gözünü kan bürümüş potansiyel katiller toplumunun temellerini atıyor. Bu karanlık ve tehlikeli gidişat, toplum olarak ölümlere, ırkına ve konumuna bakmadan karşı çıkana, “ yeter artık, savaş değil barış istiyoruz” diye sesimizi yükseltene kadar sürecek.
Savaş bizim savaşımız değil, muktedirlerin iktidar savaşı ama ölenlerin tümü bizim ölülerimiz…