Gülen gözlerimiz, tebessüm eden yüzlerimiz gitti; deli gözü, deli bakışı yerleşti yüzlerimize…

Gözlerimiz göz, bakışlarımız bakış olmaktan çıktı.

Trampet gibi gerginiz hepimiz.

Günlük, sıradan olayları konuşurken bile, kavga eder gibi konuşur olduk.

Ne oldu bize böyle?

Nasıl bu hale geldik?

Ne sevgi kaldı, ne saygı, ne vefa…

Sesimizi yükseltmeden konuşamaz hale geldik birbirimizle.

Artık çocuklar bile, büyükleriyle sesini yükselterek konuşur oldu.

Niye?

!!??...

Son yıllarda yaşadıklarımız, görüp izlediklerimiz, bilinçaltlarımıza yer etti çünkü.

Ağzını, “Onlar, onlar, onlar… Biz, biz, biz…” diye açıp kapatan, siyaset ve siyasetçi modeli, toplumu bu hale getirdi.

Parlamentonun(!), medyanın(!) hali ortada…

Her şeyin suyu çıktı, her şeyin suyu çıkarıldı.

* * *

Çok değil, bundan 10 yıl öncesine kadar; cenazelerde, bayramlarda, düğünlerde, açılışlarda karşılaştığımız zaman sarılıp, hal hatır sorduğumuz insanlarla, uzaktan ve de kerhen selamlaşır olduk.

Bugünlerde, bu tür etkinliklerde, bir kenara çekilip, uzaktan uzağa izliyorum insanları.

Öyle şeyler görüyor, öyle şeyler yaşıyorum ki, gülmek mi lazım, ağlamak mı, bilemiyorum.

İnsanlar, birbirlerine kerhen selam verip, kerhen selam alıyor. Gruplar halinde ayrışıp, öbekleşiyor; sonra da öbekler arası kesişmeler, manidar bakışlar, dedikodular başlıyor.

Akıl tutulması yaşıyor insanlarımız.

* * *

Niye, neden bu hale geldik, nasıl geldik, kim ya da kimler, bu toplumu, bu hale getirdi, niye getirdi; bunlar herkesin bilineni…

Ben de zaten bu yazıyı, bunları dillendirmek için değil; şu resimden hareketle, giderek unutmaya başladığımız insani ilişkilerimizi dillendirmek için kaleme aldım.

… …

Şimdi dikkatli bir biçimde inceleyin şu resmi.

Karadenizli bir kadın, evinden uzakta doğum yapan ineğinin buzağını sırtlanmış taşıyor.

O buzağının anası olan ineğin, kadına bakışına, kadını izleyişine odaklanın siz.

İneğin vücut dilindeki hoşluğa, güzelliğe, minnet yüklü bakışa odaklanın.

İşte o bakış, günümüz insanlarında, artık giderek yok olan, özlemini duyduğumuz sevecen bir bakış.

Bu hoşluğu vurgulamak için, bu girizgâhı yaptım.

Lafa geldi mi; altı üstü bir hayvan, altı üstü bir inek der geçeriz.

Öyle mi acaba?

Yoksa tam tersi mi?

Yoksa biz insanlar, giderek, “altı üstü bir insan!” denecek, hale mi geliyor ya da getiriliyoruz?

Ne sevgi kaldı, ne saygı, ne ahde vefa…

Gözlerimiz göz, bakışlarımız bakış olmaktan çıktı.

bakışı yerleşti gözlerimize.

Akıl tutulması yaşıyoruz.