“Sanat, kültür ve bilimle insanların dünyasında açılan pencereler, bizi yeni dünyalara davet ederken, geçmişten geleceğe bir bağ da kurar. İnsanlığın mirası, her neslin üzerine koyduğu yeni değerler ile gelişir, büyür, tekamül eder. Bize düşen bu ortak mirasa en büyük katkıyı yapmaktır. (...) Unutmamalıyız ki, kültür ve sanatı küçümseyen toplumlar kaybetmeye mahkumdur. Bugün Batı medeniyeti sadece teknolojik, bilimsel üstünlüğü değil, aynı zamanda kültür ve sanat üretimindeki rolü ile dünyayı yönlendirmektedir. (...) Şayet medeniyetimizin ışığını yeniden yükselteceksek, bunun yolu her alanda gayret göstermekten, üretmekten, eser ortaya koymaktan geçiyor.”

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Deniz Kavukçuoğlu’nun 15 Şubat 2017 tarihli köşe yazısına aldığı ve çoğumuzun altına imza atacağı bu sözler kime ait dersiniz. Sn. Cumhurbaşkanımıza. 9.2.2017 tarihli konuşmasından alınmış.

Bu sözler, K.H.K.lerle ülkemizdeki çeşitli üniversitelerden, 330 Akademisyenin atıldığından bir gün sonra söylenmiş. 72 Akademisyenin atıldığı Ankara Üniversitesi’nde yapılan protesto eylemlerinde Akademisyenlerin ve cüppelerinin genç polislerce tartaklanıp yerlerde sürüklendiği günden bir gün önce söylenmiştir.

Şimdi bu söylem ile bu eylem uydu mu? Ne demiş Atalarımız: “Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”

Önemli olan elbette uygulamadır.

O akademisyenler el üstünde tutulası değerlerdir. Onlar kolay mı yetişiyor ki bu kadar kolay harcansın.

Yılların emeği ile, bilgisi ile yoğruluyor, sonra da gelecek nesilleri yoğuruyorlar.

Muhalif olmaları harcanmaları için yeterli bir gerekçe olmamalı.

Muhalif olmak, araştırmak, soruşturmak mükemmeli aramak onların asli görevi.

Üniversiteleri onlardan mahrum bırakarak mı çağı yakalayacağız? Gerçi böyle bir endişe olsa bu uygulama yapılmazdı. Tüm darbelerde de akademisyenler darbe yemiştir.

Oysa 1930’larda Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk, Hitler Almanyasından kaçan 140’dan fazla bilim adamına kucak açıp onların bilgisinden yararlanmadı mı? Ayrıca bilim adamı yetiştirmek için yurt dışına öğrenci göndermedi mi?

“Üretmek, eser ortaya koymak” kimlerle olacak, elbet sanatçılar ve bilim adamları ile. Onları kolay harcayarak değil.

Birkaç gün önce de Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandı. Muhalif diye. Bu cesareti nereden buluyorlar acaba?!..

Yazımızın başlangıcındaki güzel sözleri söyleyen, fakat bu tür olayları, girişimleri kınamayan yetkililerden olmasın...

Bu konuda Müjdat Gezen ince bir espri yaptı.

Kendisini bu olaydan sonra Cumhurbaşkanının, Genel Kurmay Başkanının, Belediye Başkanının arayıp geçmiş olsun dileklerini ilettiğini söyledi. Sonra da “yanlış anlaşılmasın eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu” dedi. Yani resmi erkten ne bir kınama, ne bir geçmiş olsun… Bu arada yakan kişi yakalanıp, adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Sonra tekrar tutuklandı.

Ülkenin birçok hayati sorunu varken, uygar ülkeler tüm gücünü bilim, teknoloji alanında yeni buluşlara yöneltirken, 21. yüzyılda bizim uğraştığımız şeylere bakın.

Zaten kısıtlı olan tüm imkanlarımızı, tüm gücümüzü Başkanlık için referanduma harcıyoruz. Üstelik uygar ülkeler parlamenter sisteme sıkı sıkıya sarılırken.

Hem de ülkenin önde gelen hukukçularının, hukuk hocalarının fikri alınmamış, tartışılıp karar verilmemiş, tek kişinin vesayetini getiren bir Anayasa taslağı referandumu için tüm çabalar.

“Hayır” diyenler üstünde, muhalifler üstünde şimdiden türlü çeşitli baskı varken, referandumda “Evet” çıktığı takdirde olacakları çok iyi düşünmek gerek.

Örnek bir uygulama olarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in birkaç gün önce eşini Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak ataması da bir ders olmalı bize...