Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihlerinde toplandı. Gündemi, AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını değerlendirmek idi.

Nitekim AİHM’nin Alevi kesimin sorunlarıyla ilgili verdiği kararların, ne ölçüde hayata geçirildiği değerlendirildi. Ve 3 Aralık'ta resmi açıklama yapıldı.

Yapılan açıklamada:

“Alevilerin durumu hakkında verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmasında bir ilerleme sağlanmamıştır” denildi.

Ve de “2018 yılında yapılan düzenleme, AİHM’nin bütün kaygılarını gidermemiştir” denilerek “bu kararların gereğinin yerine getirilmesi” çağrısında bulunuldu.

Ayrıca, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesindeki, “Sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda, Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” hükmü hatırlatıldı.

***

Peki, AİHM’nin Alevi sorununda verdiği kararlar ne idi?

Alevi toplumun hassas olduğu en önemli iki konu, cemevlerinin ibadet hane sayılması ve okullardaki zorunlu din eğitimi idi.

Nitekim AİHM, bu konuda 4 önemli davayı görüşmüş, karara bağlamış, Türkiye yönetimine iletmişti.

Davalardan biri 2007 tarihli “Hasan ve Eylem Zengin” davasıdır.

Hasan Zengin kızı Eylem’in din eğitiminden muaf olması için, 23 Ekim 2001’de İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne başvurmuş, reddedilmiş.

2 Nisan 2001’de Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurmuş, reddedilmiş.

İstanbul İdare Mahkemesine başvurmuş, reddedilmiş.

Danıştay’a temyiz başvurusu yapmış, 14 Nisan 2003’te reddedilmiş.

Sonuçta 2 Ocak 2004’te AİHM’ne başvurmuş, AİHM 9 Ocak 2007’de karar vermiş.

Ve verilen kararda, “Alevi ailelerin çocuklarının zorunlu din derslerine sokulmasında ihlal var” kararı ile Türkiye suçlanmıştı.

***

Benzer bir karar 2014 yılında da alınmıştır.

Dava, “Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye Davası” diye tanımlanan davadır.

AİHM, 14 öğrenci velisinin “zorunlu din dersi” ile ilgili 2011 yılında yaptıkları başvuruyu, 16 Eylül 2014 tarihinde karara bağlamıştı.

Bu kararda, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiği ve Türkiye’de orta öğretimde verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin, ailelerin inançlarına saygılı olacak şekilde revize edilmesi gerektiği” belirtilmişti.

Ve de ayrıca, “Öğrenci velilerini, dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak koşulların geciktirilmeden oluşturulması” istenmişti.

2014 ve 2016 yıllarında CEM Vakfı’nın başvurusu üzerine alınan kararlarda ise:

“Cemevlerinin de özellikle diğer ibadethaneler gibi hukuki olarak tanınması gerektiği” karara bağlanmış, ayrıca “cami, kilise ve sinagoglara tanınan hakların cemevleri için de tanınması” ifade edilmişti.

***

Sonuç olarak:

Alevi davalarına ilişkin AİHM kararlarının uygulanmaması…

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ve hizmetlerinden yararlandırılmaması…

Cem evlerinin ibadet yeri olarak tanınmaması…

Alevi ailelere göre, çocuklarına yönelik olarak düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına müdahale ediliyor algısı…

Milyonlarca Alevi’nin din veya inanç özgürlüğü hakkı üzerinde olumsuz bir etki yaratmaya devam eder olmuştur ve de olmaktadır.

Nitekim bu konu için, 17 Kasım 2021 tarihli “Yeni Bir Alevi Açılımı mı?-2” başlıklı yazımın sonunu, “Aslında iktidar kavgası; İslam Toplumu’nu, birbirini reddeden ama aynı kutsal değerlere inanan iki ana kampa ayırmıştır. Ve de bu kampın Anadolu içindeki bir kesimi, Türkmen kültürüyle harmanlanarak Anadolu Aleviliği’ni oluşturmuştur. İşte yüzyıllarca bu inanç gurubu ‘İslam dışı’ gibi gösterilip uydurulan saçmalıklar toplumun bilinçaltına kazınmış ve bir önyargıya dönüşmüştür. Aynı kökenden gelen, aynı dili konuşan, ortak bir tarihi yaşamış ve yaşayan bu inanç gurupları, yan yana sanki iki düşman gibi önyargılarıyla yaşamışlardır” diye bağlamaya çalışmıştım.

***

Oysaki:

Tarihte büyük devletler kurmuş…

Hiçbir zaman açık sömürge durumuna düşmemiş…

Hiçbir zaman yabancı işgale boyun eğmemiş…

Emperyal işgale karşı ilk kez bir kurtuluş savaşı vermiş…

Böyle onurlu bir geçmişi olan bir devletin, İslam’ın farklı bir yorumu olan Alevi toplumun haklarına 98 yıldır duyarsız kalması, cumhuriyet değerleriyle örtüşür olmamıştır.

Ve de böyle onurlu bir geçmişi olan laik Türkiye’nin, kendi iradesiyle çözebileceği bir sorunu, AİHM’ne taşınmak zorunda bırakır olması da hiç yakışır olmamıştır.