24 Aralık, bir toplumsal felaket olan Maraş olaylarının anıldığı ve kınandığı gündü.
Diğer bir taraftan ülkesini terk etmek zorunda kalan ve 13 yıl önce yurt dışında ölen bir sanatçıya ödül verildiği gün oldu.
Birincisi, bu toplumun unutamayacağı bir katliam ve bir yarılmanın başlatıldığı gündü.
İkincisi, buruk bir sevincin yaşandığı gün oldu.
10 Şubat 1999 günü linç edilmek istenmişti Ahmet Kaya, Magazin Gazeteciler Derneğinin ödül gecesinde.
Şarkıcı ve besteci idi. Tarzına "özgün müzik" denmişti. "Arabesk" ya da "protest müzik" olarak da tanımlanmıştı.
Attila İlhan, Can Yücel, Nevzat Çelik, Hasan Hüseyin, Enver Gökçe, Ahmet Arif gibi şairlerin ve Yusuf Hayaloğlu'nun şiirlerini bestelemiş ve okumuştu.
Ahmet Kaya, 12 Eylül'de susturulmuş bir toplumun konuşan dili olmuş, 80'li ve 90'lı yıllara protest bir damga vurmuştu. Toplumun her eğilimi dinliyordu onu.
"Tatar Ramazan"ın müziğini yapan, Annesi Türk, babası Kürt olan Ahmet Kaya 16 Haziran 1999'da ülkesini terk etmek zorunda kalmış, 28 Ekim 2010 günü ölmüştü.
Ve ölümünden 13 yıl sonra "2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" Ahmet Kaya'ya verildi.
Gerekçe olarak "müzik alanında, müziği, yorumu ve söylemiyle farklı görüşlerden çok sayıda insanı bir araya getirdiği" için denildi.
Eşi Gülten Kaya aldı bu ödülü. Ve anlamlı bir konuşma yaptı,
"Kültür sanat, bizim topraklarımızda hep merkezileştirmeye çalışıldı. Devlete sadakati istendi. Dolayısıyla muhaliflere bedeller ödetildi" dedi.
Doğru bir tespit idi. Çünkü sanatın özünde aykırılık vardır. Ve bu aykırılık, gelişimin itici bir gücüdür. Zaten sanatın önemli bir işlevi de toplumsal itirazları ifade etmektir.
"Muhalif kimliğini gerek düşünceleri, gerek üretimiyle birleştiren Ahmet Kaya bu ülkenin tabii ki itirazlarını cesurca dillendiren bir yurttaşı, bir sanat adamıydı. Sanırım bu ödülün en şaşırtan yanı da buydu" diyerek devam etti Gülten Kaya.
Herhalde ülkedeki etnik yarılmanın, yeni bir yapıştırıcısı olabilme anlamında önemli bir mesajı olacaktır bu ödülün. Çünkü Ahmet Kaya, Türk-Kürt ayrışmasını birleştiren bir köprü idi.
İşte bu nedenle ödül olmanın ötesinde bir mesajı olan, 2013 yılının en anlamlı bir ödülü oldu diyebiliriz.
Ahmet Kaya, hemşerimiz Soner Yalçın'ın da yakın bir arkadaşıydı. Fiziksel benzerlik bulanlar da olurdu. İlginç anıları vardır ikisinin. İşte onlardan biri:
"1993'te Aziz Nesin liderliğinde solun tüm renklerini kapsayan günlük Aydınlık Gazetesi'ni çıkarıyoruz.
Ahmet Kaya, gazete yararına konser vermek için Ankara'ya geldi. Gazeteyi ziyarete geldiğinde odama geçtik. O gün Ankara büroda çalışan yazarlar da 'hoş geldin' demek için odaya gelmeye başladı.
İlk gelen Attila Aşut'tu. Sonra Şükrü Günbulut geldi. 'Hoş geldin Ahmet' deyip gittiler. Ahmet Kaya bir dönem Aydınlık hareketi içinde yer almıştı; Doğu Perinçek'i yakından tanıyordu. Doğu Perinçek'in bir ayağı aksaktı. Attila Aşut ve Şükrü Günbulut'un da ayakları aksaktı.
Ahmet Kaya, Attila Aşut ve Şükrü Günbulut'la arka arkaya tanıştıktan sonra döndü gülümseyerek şöyle dedi. 'Yahu Soner bizim sol harekette hiç mi sağlam adam yok' "
Dileğimiz, bu ödülün toplumsal barışa bir katkısı olsun.