Bazen “Bu ülke nereye gidiyor?” diye sormadan edemiyor insan.

Bu soru sık sık değil ama halkın daraldığı, gelecek için karamsarlığa kapıldığı, özetle önünü net göremediği dönemlerde sorulur.

Ve sorulmalıdır da.

“Nerden çıkardın bunu” diyenlere bir iki örnekle anlatmak isterim.

Çorum’da halkı-vatandaşı-esnafı ziyaret eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başı kapalı bir kadının hatırını sormak stemesi sonrası spontane gelişen “nefret tablosu” en taze örneklerden biri…

Kadının, kendisine samimi bir şekilde gösterilen ilgiyi tersleyişinden çok, yüzünde beliren ve insanı korkutan “nefret” karesi hafızalarımıza adeta kazındı.

Nefret bu kadar mı belli edilir?

Nefretin resmi bu kadar mı duvardaki tabloya yansıtılır?

Soru şu:

Kılıçdaroğlu sana ne yaptı?

Sofrandaki ekmeği mi esirgedi?

Varsa, kocanı işinden mi etti.?

Sana “AKP’ye değil, oyunu bana ver” mi dedi?

Sade vatandaşlar arasında dolaşan bir siyasi parti liderine karşı böylesine nefret bakışına, böylesine nefret karesinde ancak bir filmde rastlanabilir…

O da konuya uygun düşerse…

Nedir bu derin nefret bakışını yaratan ortam?

Nasıl bir inançtır bu ki, insanın yüzünü bu hale sokan?

Tüm Çorumluları tenzih ederim, kimse alınmasın, bu istisnai bir örnektir. Ve inanıyorum ki aynı duyguyu taşıyan bir başka kadın yoktur Çorum’da veya Türkiyemde…

Bu hale nasıl geldiğini veya getirildiğini bilemediğimiz bu kadının karşısında

bir suçlu-sabıkalı - cani- katil veya canına kastetmeyi planlayan biri yok ki?

Bebek arabasında uyuyan bir yavruyu kaçırmayı planlayan biri yok ki?

Kılıçdaroğlu kendi gibi bir insan…

Çocukları var, torun-tosun sahibi…

Bu ülkede yıllarca üst derece bürokrat olarak görev yapmış.

SSK’nın başında devletin milyarlarca liralık bütçesini halkın sağlığı için kullanmış, geçmişi pırıl pırıl bir eski bürokrat, bugün ise bir siyasetçi ve Atatürk’ün kurduğu partinin şu anki Genel Başkanı…

İyi bir koca, sevilen bir baba…

Yazıktır, günahtır…

Bu nefret ateşine odun taşıyanlara lanet olsun.

Böylesine tablolar da son olsun.

…….

Gelelim Ahmet Kaya olayına…

Mehmet Aslantuğ 1999'da Magazin Gazetecileri Derneği'nin (MGD) olaylı gecesinde çatal-bıçak fırlatılan Ahmet Kaya'ya siper olmuş bir sanatçı.

O geceyi hiçbir yerde anlatmamış adam gibi bir sanatçıdan bahsediyorum.

Yani 22 yıldır o gece hakkında hiç konuşmamıştı.

Aslantuğ, sessizliğini ilk kez katıldığı bir televizyon programında bozmuş.

"O gece yanımda oturan eşim Arzum Onan'dan izin alıp kafasına çatal-bıçak fırlatılan Ahmet Kaya'nın masasına koştum. Yaptığım kahramanlık değil, insani gereklilikti.”

Devam ediyor sözlerine :

“Rahatsız edici, korkunç ve ayıplar dolu bir geceydi. Bir o günlere bir de bugüne bakıyorum. Şimdi Kürtçe kanalımız var. Oysaki Ahmet Kaya'nın söylediği de buydu. 'Kürtçe 2 şarkı söyleyeceğim' demişti yalnızca. Bizi Ahmet'in 2 şarkısı mı bölecekti? O gereksiz, saçma ve aklı başında olmayan linç hali niye yapıldı?

O gün vicdanlarını kapıda bırakanlar, linci başlatanlar bugün bambaşka cümleler kuruyorlar.”

Oyuncu Aslantuğ “vicdan” a seslenmiş konuşmasının bir yerinde:

“Benim oğlum Can ileride Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in çocuğuyla halay çekecek. O çocuk da gelip benim oğlumla Kafkas dansı yapacak. Bunlar için akla da ihtiyaç yok. Bir parça vicdan yeterliydi.”

Alkışlanacak, üstelik ayakta alkışlanacak bir sanatçı var karşımızda.

Şimdi o geceyi hatırlamanın tam zamanı.

Sanatçı kisvesine bürünmüşlerin de bulunduğu bir konser gecesi.

Cinsiyeti belirsiz kişilerin kin dolu duygularla katıldıkları bir müzik şöleni.

Yurt dışında ve Türkiye’de elde ettiği haklı şöhreti yanında, ülkede Kürtlerin ve Türklerin ve de tüm azınlık halkların - Lazı- Gürcüsü-Çerkezi- Boşnak’ı –Ermeni’si-Yahudi’si ve Arnavut’un, “gurur” duydukları sanatçıların başında gelen Ahmet Kaya’ya, nefretini “tabak fırlatarak” sergileyen bir zavallı “sözde sanatçı” ve şürekasının içlerindeki “nefret bulutları” tüm salona yayılınca “akıl tutulması” da yaşanır.

Böylesine kin ve “nefret pisliğini” salona boca etmeye çalışan sözde sanatçıların yarattığı tabloyu yaşayan bir insan ne yapar?

Saygı göreceği, nefreti değil sevgiyi yaşayacağı, sanatını ve sanatçılığını takdir edenlerin bulunduğu yere göçeder…

Ve gün gelir Aslantuğ gibi gerçek sanatçıların Kaya hakkında söyledikleri iz bırakır her birimizde…

Bir çerçeve içine alınarak saklanmak amacıyla..

….

Ülkemizde biri üç gün, diğeri 22 yıl önce yaşanan “nefret kusma” olaylarının son olmasını dilemekten başka çaremiz yok.

Bir daha ve hiçbir ortamda yaşanmaması dileğimizle.