Kur’an’da uzun uzadıya beyan edilen, Bey’at Rıdvan denilen “Arhap, 1500 kişi ölüm pahasına R.Sav.den ayrılmamak, canlarını vermek üzere sözleştiler. Allah’ın razı olduğu biat anlamına, buna beyatı rıdvan denir. Başta Hz. Ömer, Hz. Ali R.A. olmak üzere, bu andlaşmaya karşı çıktılar. Amma vahyi ile hareket eden R.Sav. efendimiz, sulha razı oldu. Andlaşma yazılırken, Hz. Ali yazıcı Hz. Ömer denetçi, birinci maddede itilaf çıktı. Allah’ın resulu Hz. Muhammed SAV. yerine Abdullah’ın oğlu Kureyş Haşimi eşrafından Muhammed (SAV) ile Kureyş temsilcileri arasında yapılmıştır, sözüne Hz. Ömer isyan etti. “Biz sana Allah’ın resulü olduğun için biat ettik, canımızı koyduk. Bunlar resulüllah SAV. yerine Abdullah’ın oğlu ibaresini yazıyorlar, olmaz” diye haykırdı. R.SAV. teskin etti. Bu andlaşmanın en kötü maddesi, bir müşrik müslüman olursa iade edilecek, iade edilmezse bu harp sebebi sayılacak. Bir müslüman müşrik olursa iade edilmeyecekti. Bu maddenin anlaşmaya konması, hızla büyüyen ve insanların gruplar halinde insanlığın özlediği hayat dini olan İslam’a girmelerini önlemekti. R.SAV. yüce Allah’tan aldığı ilham ve vahyi ile hareket ediyor. İlerisini gördüğü için bu ağır şartlara razı oluyordu. Ama bunu açıklama yetkisini ulu Allah R.SAV’e vermemişti. Ama R.SAV. ne derde, ne yaparsa, doğru yapar ona itaat Allah’a itaattir, emri Allah’ın kesin bir emri idi. Neticede durum bu idi.
Hudeybiye barış anlaşması bu durumda imzalanmış, aradan çok az bir zaman geçmemişti bile, ki bir adamın sürüne sürüne ve topuklarında kopardığı zincirlerin halkaları ile bayırı çıkmakta olduğu görüldü. Bu müşriklerin ileri gelenlerinden Süheylin öz oğlu Cendel idi ki, müslüman olduğu için işkence edilmiş, ayaklarına pranga vurularak zincirlerle bağlanmış ve darpedilmişti. Vücudunda işkence izleri görülüyordu, ki, ağlayarak R.SAV.in huzuruna geldi. Oğlunun zincirleir kırıp hapsettiği yerden kaçıp gelen oğlu Cendel’i gören Süheyl, hiddetle ve şiddetle yerinden sıçradı. Hz. Muhammed SAV.e haykırarak, “Ey Muhammed SAV. anlaşmamıza göre bu bize geri vereceğin ilk adam olacak” dedi. Cendel R.SAV. yakardı. Beni putperestlere teslim etme diye ağlıyordu. R.Sav, Süheyl’e, biz andlaşmaya sadıkız, yalnız bu senin oğlun, ne olur onu bana bağışla, şahsıma ver dediyse de, Süheyl bu olay binlerce insanın kanının akacağı bir savaşın sebebi olacaktır, anlaşmayı bozarım dedi. Bunun üzerine R.SAV. Cendel’e dönerek, Ey Ebu Cendel, sana sabretmeni tavsiye ederim, ulu Allah seni asla yalnız bırakmayacaktır. Senin gibi dinlerinden dolayı takibe uğrayanları, mazlumları koruyacaktır. Ancak biraz sabır. Herşeyin bir vakti saati vardır. O saat gelince Allah sizi kurtaracaktır... Bu sulh muahedesini bozmak bize yakışmaz, buyurdular ve Ebu Cendel’i babasına başta R.SAV. olmak üzere ashabın gözyaşları ile Mekke’ye doğru gidişini seyrettiler.
Son derece acıklı bir sahne idi. Çünkü Ebu Cendel sürüklenerek götürülüyordu. Hatta buna sadece müslümanlar değil, müşrikler bile acıyor, müşrikler bile acıyorlardı. Mekkelilerden merkez İbni Hafz adındaki bir müşrik, rikkata, acıma gelerek Süheyl’e hitaben, oğlun da olsa onu senden koruyacağım, diye yemin etti. Yani adam müşrik olmasına rağmen,bu işkenceye isyan ediyordu. Neticede müşrik de bir insandır.
Diğer taraftan haksızlığın kıl kadarına bile tahammülü olmayan Hz. Ömer R.A. bu işe isyan edenlerdendi. İman gayreti o kadar yüce idi ki, bin tane canı olsa hepsini din iman uğruna seve seve verebilecek güçte idi. Kendisi ile münakaşa eden Hz. Ömer R.A.ya, R.SAV. tebşiratta, -müjdede- bulundu. Ya Ömer, bana gece öyle bir vahiy geldi ki, dünyada güneşin üzerine doğduğu eşya arasında hiçbir şey bana bu kadar sevimli görünmedi buyurdu. Sonra Fatih suresinin birinci ayeti “inna fetahneleke fethan gariba” ya Muhammed SAV. pek yakında sana en büyük fatihi nasip edecektir. Yani, Mekke’nin fethini ulu Allah cc. R.SAV.e müjdelemişti. R.SAV. bu durumu daha önceden ilham yoluyla bildiğinden, o korkunç maddeler içeren andlaşmayı yapmıştı. İleri göremeyen sahabiler R.SAV.in bu durumuna üzülmüşler, ama R.SAV.in her işinin Allah’a dayandığına imanları tamdı.
Bu sırada İslam dinini kabullenmiş ve Medine’ye gelmiş bazı kadınlar R.SAV.e sığınmışlardı ve R.Sav.e bizi Kureyşe teslim etme diye yalvarıyorlardı.
R.SAV. sözleşmede kadınlara ait bir madde olmadığını, bu bakımdan kadınların Kureyşe iade edilmeyecekleri müjdesini verdi. Sözleşmedeki madde sadece erkeklere mahsustu. Hatta şöyle acıklı bir olay da olmuştu. Mekkeli zalimlerden kaçarak Medine’ye sığınan Ebu Başiriyi yanında köle olduğu halde onları takip eden Ebu Amra, R.Sav. itiraz etmeden Ebu Barisiyi ve köleyi teslim etmişti. Medine’den Mekke’ye dönerken Ebu Büsayr kendisini görüren muhafızın kılıcını eline geçirmiş ve onu öldürmüştü ve Medine’ye geri dönmüştü. R.Sav.e siz görevinizi yaptınız. Beni onlara iade ettiniz, dedi. Hasmından aldığı ganimeti R.SAV.e verdi. R.SAV. götür ona fakirlere ver. Sizi de kabul edemem, gidin. Yakında İslam galip gelecek. Şu anda sözleşmeye uymak zorundayım, buyurdu.
Bunun üzerine Ebu burayr, Mekkelilerin Şam yolundaki kervan yolunda çete kurdu ve müşriklerin kervanlarını vurmaya başladı. Elayş denilen yere Mekkeli müşriklerden kaçıp müslüman olan fakat R.SAV.in sözleşme gereği kabul etmediğinden bu topluluğa katılanların sayısı çoğaldı. Mekke-Suriye yolu kesildi. Mekkeli müşrikler zora düştüler ve R.SAV.e gelerek bu adamları müslüman olan ama muahede gereği müslümanları kabul etmesi için ricada bulundular ve sözleşmeyi bizzat bozmuş oldular. R.SAV.in Allah’ın izni ile bir mucizesi gerçekleşmiş oluyordu. Böylece sözleşme gereği müslüman olan Mekkeli müşriklerden kaçan yüzlerce müslümanı R.Sav. Medine’ye kabul etmiş oldu.
Şimdi gerek Osmanlı padişahı Murat’ı Hüdavendigar Fatih’in babasının Hıristiyanlarla yaptığı sözleşmeye nasıl uyduğu ve barışı haçlıların bozduğunu ve yine İslam tarihinin en önemli temelini takip eden Asrı saadet bölümüdür. R.Sav.in son derece sıkıntı çektiği halde müşriklerle yaptığı sözleşmeye nasıl uyduğunu ayetlerle tarihi hakikatlarla şahit olduğumuzu gözönüne sermiş olduk. İşte İslam’da ahde vefa, işte mertlik işte sözünde sadık, özünde sadık sözünde duran mert sözünden dönem namerttir gibi deyimlerle ifade edilen bu kurallar anasıl riayet edildiğini görmüş olduk. Ne yazık ki her şeyimizin bozulduğu gibi ahde vefamız da erozyona uğramış, imkanı olduğu halde çekini senedini ödemeyip borca vermesi gereken parayı faize ve başka bir işe yatırıldığını şahitli isbatlı görmüşümdür. Devlet olarak siyaseti politikayı yalancılık sanatı olarak algılandığı, seçimlerden önce verilen sözlerin gerek fert gerekse toplum olarak yerine getirilmediğini bugün bilmeyen var mıdır?
Nereden nereye... R.Sav.in kafirlere verdiği söze nasıl riayet ettiği, nerde bizim bugünkü halimiz, nerde.. Evet, nerden nereye, yani felaketin doruğuna çıkmışız. Kişilerin bozuk olan toplumların dürüst olması beklenemez. Herkes evinin önüne çöpünü atarsa şehir çöplüğe döner. Aksi de doğrudur herkes evinin önünü süpürse şehir temiz olur, anlayışı işin hakikatını en iyi anlatmaktadır.
Allah cümlemizi ıslah etsin. Ama unutmayalım ki, Allah ıslah olmak isteyeni düzeltir. Eğri olmak isteyeni değil.