Yalçın Bayer, Agop Dilaçar’ı yazmış.

Rahmetli Dilaçar’ı tanıdığımı, bildiğimi sanıyordum ama bilmiyormuşum.

Meğer bilinmeyen çok daha özel ve de güzel katkıları varmış.

Benim gibi bilmeyenler için de köşeme taşıdım.

Neyi mi?

Hele siz bir okuyun.

Vakit ayırdığınıza değecek bilgiler içeren, bir yazı çünkü.

* * *

Agop Martayan adını duydunuz mu ya da biliyor musunuz?

1915'lerde ve tabii günümüzde de pek çok Agop Martayan'lar var, özgürce yaşıyorlar ülkemizde…

Eğer Türkler, Ermenilere soykırım uygulasaydı; bu topraklarda, bırakın Agop’ları; tek bir Martayan mezarı bile kalmazdı.
Agop Martayan, isminden de anlaşıldığı üzere bir Ermeni.

22 Mayıs 1895'te İstanbul Büyükdere'de ticaretle uğraşan köklü bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak doğdu.

Ermeni Diasporasının; “Osmanlı bize soykırım uyguladı" dediği 1915’li tarihlerde de, Robert Koleji'ni bitirdi.

Şimdi bu noktada sormak gerekmez mi; “O ki 1915’li yıllarda, Ermenilere soykırım yapacak kadar bir kin, bir tepki vardı da; o zaman bu Ermeni çocukları, Robert Koleji’nde nasıl okudu?

Demek ki Ermeni çocukları, 1915'te Robert Koleji’nde okuyabiliyor; ticaretle uğraşan ailelerine de yan gözle bakılmıyormuş.

Dahasını söyleyeyim; Agop Martayan, bir Ermeni olarak, Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Ordusunda yedek subay olarak görev yapmış.

Demek ki neymiş?

Osmanlı o yıllarda, eline silah verip, vatanını ve bayrağını bir Ermeni’ye emanet edebiliyormuş…

Bir ırka, bir ulusa karşı soykırım yapan bir millet, böyle çelişik işler yapar mı?

??!!...

Şimdi dönelim geçmişe.

İnelim tarihin derinliklerine…

Siz hiç Hitler’in, “Yahudi’leri Alman Ordusu’na alıp, subay yapıp, ellerine silah verildiğini, duydunuz mu?

Duymadınız, duyamazsınız.

Ama Osmanlı, Doğu cephesinde, yani kimi Ermenilerin Osmanlıyı arkadan vurduğu cephede, Osmanlı saflarında görev yapan Agop Martayan; bu cephenin (ihanet eden soydaşlarının da yardımıyla) çözülmesi üzerine Güney Cephesine atandı.

Uzatmayalım.

Martayan, bu aşamada, kötü bir talih olarak, Mustafa Kemal Paşa'nın karşısına, "esir" olarak çıkar.

Mustafa Kemal Paşa, Agop Martayan'a, hürriyetini iade eder. Cebine para koyar, eline de serbestçe dolaşabileceğine ilişkin bir belge verir.

* * *

Ve işte bu yazıdaki en ilginç ve en önemli bilgi.

Hani biz Mustafa Kemal Paşa'ya "Atatürk" diyoruz ya..

İşte bu Agop Martayan, Mustafa Kemal Paşa'ya "Atatürk" soyadını teklif eden adamdır.

Agop Martayan, Mustafa Kemal Paşa'ya "Atatürk" dediği için biz O'na Atatürk diyoruz.

Çünkü Mustafa Kemal, vatanı kurtarıp Cumhuriyeti kurduktan sonra her alanda olduğu gibi Türk dili üzerinde de derinliğine ve genişliğine çalışmalara başlar.

22 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirilen Türk Dili Konferansı'na, Agop Martayan ile birlikte İstepan Gurdikyan ve Kevork Şimşyikyan da uzman olarak davet edilir.

Çünkü Agop Martayan devrin en büyük dil âlimlerinden biridir.

İngilizce, Yunanca, İspanyolca, Latince, Almanca, Rusça ve Bulgarca dillerini anadili gibi konuşan Martayan’ın bir de "Türkçe Gramer" adlı kitabı vardır.

Agop Martayan, bu kurultayda, "Türk-Sümer ve Hitit Dilleri Arasındaki İlişkiler" adlı bir bildiri sunar.

Martayan’ın bu çalışmalarından etkilenen Mustafa Kemal, 1934 yılında onu, Türk Dil Kurumuna, Başuzman olarak atar.

Yabancı sözcüklerin kökünü açmada uzman olduğu için Mustafa Kemal tarafından kendisine, "Dilaçar" soyadı teklif edilir.

O da bu soyadı, memnunlukla kabul eder.

"Beni buraya Atatürk getirdi, ölünceye kadar O'na ve Türkçeye layık olmaya çalışacağım" diyen Agop Dilaçar, TDK Başuzmanı olarak 45 yıl görev yapar.

Soyadı Kanununda Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını teklif eden de odur.
… …

Şimdi sormak isterim; "Türkler, Ermenilere soykırım yapmıştır" diyen iftiracı ahlaksızlar, bu tezinizde Agop (Martayan) Dilaçar’ı, nereye oturtacaksınız?