Ağaç eşittir hayat. Yaşamanın en önemli şartlarından birisi hava ve sudur. Bunları da sağlayan yeşilin kaynağı olan ağaçtır, ormandır, yeşildir. Canlıların olmazsa olmazı olan, yaşamalarının şartı bulunan oksijenin fabrikası ağaçtır. Fotosentez olayı ile havayı temizleyen bir dezenfekte imalathanesidir.
Ağacı, ormanı, yeşili olmayan yerlerin havası temiz olma özelliğinden yoksundur. Dağlar, ormanlık yerler yeşil satıhlar hava ve oksijen bakımından zengin yerlerdir. Onun için herkes bu yerleri istirahat için tercih ederler. Bilhassa yazın yaylaların, ormanlık dağların sefası tartışılmaz güzeldir. Bunun sebebi ise oranın temiz havasıdır. Bunu da temin eden ise ağaç, orman, yeşil ve doğadır.
Ağaç doğanın aksesuarı, makyajı, güzelliğidir, süsüdür. Çıplak çorak, bozkır yerler bu özelliklerden mahrum oldukları için istirahat için tercih edilen yerler değillerdir. Artık günümüz dünyasında fen ve teknolojinin getirdiği kolay yaşam, zevk sefasına yönelik yenilikler, çevre sorunlarını da beraberinde getirmiş, çevre kirliliği, doğanın özünün bozulması çok büyük sorunlar çıkarmıştır. İnsanlığın başına tamiri mümkün olmayan gaileler açılmış, doğanın dengesi bozulmuştur. Bunun telafi yolu, tabiatı ağaçlandırmak, yeşili korumak, yeşil alanların yüzölçümünü çoğaltmaktır.
Zehirli atıkların havayı zehirlemesinin kanser, akciğer, böbrek vs. gibi öldürücü hastalıklara sebep olduğu açık bir gerçektir. Havanın zehirlerden temizlenmesi ise ancak ağaçlarla, ormanla, yeşille olmaktadır. Düzensiz yoğun yağmurların sebep olduğu hızlı bir akışla toprakları silip süpürüp denizlere taşıyan, korkunç erozyon olayı, bereketli toprakları yok etmekte, yurdumuzun doğası hızla çölleşmeye dönüşmektedir. İmalatı mümkün olmayan topraklar yok olmakta, gelecek nesillerin yaşama hakkı ellerinden alınmaktadır ki, bu geleceğimiz olan neslimize büyük bir ihanettir. İşte bu derdin dermanı da ağaçtır, ormandır, yeşildir. Demek ki, ağaç ve yeşillik insanlık için olmazsa olmaz olan görevdir.
Yüce dinimiz her problemin çözümünü ve çözüm yollarını gösterdiği gibi, insanlığın yaşama hakkını yok eden kuraklık ve çevre sorunlarının çözümünde de ağaç yetiştirilmesine çok büyük önem atfetmektedir. Sanatın, ticaretin, ziraatın mühim bir dalı olan ağaç yetiştirmeye önemle teşvik eder. Kur’an’ın 23. suresinin 40 kadar ayetinde ağaç yetiştirmenin fayda ve faziletlerinden bahseder. (Sebilürreşat Cilt VII, Sayı 169, Sh. 300)
Bunlardan bazı ayetlerin mealleri şöyledir:
Rahman Suresi 7. ve 8. ayetinde, yüce Allah, yeryüzünü insanlar için yarattı. Bütün canlılar ondan yararlansın istedi. Yeryüzünde meyveler, taneler, nebatat her türlü bitki toplulukları bütün çeşitleri ve kokular saçan çiçekleri sizin için yarattı.
En’am suresinin 99. ayetinde de, yeşilin, ormanın yağmur ile beslendiğini, yoksa yeryüzünün kupkuru bir çöl gibi ayaz, kel bir arazi olacağını bildirdi.
Demek ki, ağaç, orman, yeşillikler yeryüzünün süsüdür. Saçı dökülmüş baş nasıl kel görünümünde ise, ağacı olmayan arazinin de çölden bir farkı olmadığını beyan ediyor ve yeşilin önemine işaret ediyor.
Sevgili peygamberimiz S.AV. de mübarek söz ve davranışları ile bize bu konuda model oluyor. Bunlardan birkaç örnek:
1.Bir kimse bir ağaç diker, onu yetiştirir, onun zahmetine katlanırsa, kendisine büyük bir ecir, sevap kapısı açmış olur.
2.Her kim bir ağaç, bir meyve ağacı diker, onu yetiştirir ve onun yemişinden, yaprağından, dalından, ağacından, gölgesinden canlılar, insanlar ve hayvanlar, kuşlar yararlandığı sürece, onu dikene, dibine su dökene, bakımını yapana ağaç bir sevap sermayesi olur. Ağaç yaşadığı müddetçe sevabı devam eder, buyurdular.
3.(Size önemli ve hayırlı bir haber vereyim mi?) “Kıyametin kopacağını haber verdikleri anda elinizde bir fidan varsa onu dikin” buyurdu. Şimdi bundan 35-40 sene önce Hacca giden hacılar bilirler ki, Suudi Arabistan’da bir ağaç görmek mümkün değildi. Rahmetli Özal, Başbakanlığı döneminde, yani 1980’den sonra Arabistan Kralına ağaç hususunda önemli tavsiyeler ve metotlar öneriyor. Duyumumuza göre bu öneriyi dikkate alan Suudi yetkililer ağaçlandırma projesini hayata geçiriyorlar. 30 sene içerisinde umulmadık mesafeler katediyorlar.
Mekke, Medine caddeleri, Arafat sahası ağaçlarla donatıldı. Bu olay çok büyük masraflara katlanılarak yapıldı. Hicaza gittiğimizde ki duyuma göre, bir Suudi bir fidanı diker onu yetiştirirse, her fidana 1000 riyal (yani bugün için 650 lira veriyormuş.) Şu anda buğday ihracatında Türkiye’den ileri seviye ve çok iri taneli cam gibi kıpkırmızı olan buğdaylar yetiştirmişler. Çölün üstündeki toprağı 2 metre alıp yerine çok toprak getirip 360-400 metreden çıkan yüzlerce sıcaklıktaki suyu havuzlarda ve teknolojik usullerle soğutup o buğday tarlalarını suladıklarını gördüm.
1987 yılındaki hac yolculuğumuzu karayolu ile Suriye-Ürdün ve Suudi Arabistan olarak yaptık. Medine’den Türkiye cihetinde bulunan Tebük şehrinde buğday tarlalarını gördük ve bir buğday tanesinde kaç tane buğday başağının çıktığını ve her başakta yüzden fazla buğday tanesi saydık. Hatta ve Kur’an’da “Meselül yün figune emvalehüm fisebillah kemeseli habbiten seba senabili fi külli sünbiletin mietülabbeh” Yani ulu Allah siz bir fakire bir sadaka verirseniz Allah onu şu şekilde değerlendirir. Bir buğday tanesini toprağa ekip ondan 7 başak her başakta yüz tane buğday tanesi verdi gibi sizin amelinizi de 1.7.10.700 100x7=700 olarak değerlendirir buyurur.
Ben bu ayeti Çorum Ulu Camisinde vaazda izah ederken, 1987’de Tebük’ten getirdiğim bir karış uzunluğunda çölde bile nasıl buğday yetiştirildiğini anlattım ve başaktaki buğday tanelerinin ayette bildirildiği gibi bir başakta yüzden fazla buğday tanesi olduğunu sayarak gördüm ve cami cemaatine de bunu gösterdim. Yani ayetin nasıl gerçeği ifade ettiğini gördük. Burada Arabın çölde bine yüz verim aldığını görmüş olduk.
SÜRECEK