30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ne göre ordumuz terhis edilmiş, bu da  emperyalist işgali kolaylaştırmıştır. Sadece Doğu'daki 15. Kolordu ve bazı kolordularımız kalmıştır.

İşgaller karşısında devlet bir şey yapamayınca buna halk karşılık vermiş ve Kuvva-i Milliye ateşi yakılmıştır. Her direniş grubu kendi bölgesinde çoban ateşleri yakarak, mücadele etmişlerdir.

Daha sonra bu direniş gruplarının aralarındaki tüm farklılıkları öteleyerek, bir araya gelmelerinden Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oluşmuş ve tüm direnişçiler bu cemiyetin çatısı altında toplanmışlardır.

Bu düzensiz birliklerin önce Temsil Heyeti’ne sonra TBMM’ye bağlı hareket etmeleri sağlanarak Milli Mücadele’de eşgüdüm ve birlik sağlanmıştır.

Bu bilgileri neden hatırladık?

Padişah Vahdettin ve yandaşları kendi yerlerini korumak uğruna emperyalizme kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır.

Türk Ordusu, emperyalizme karşı Mustafa Kemal önderliğinde verilen Bağımsızlık Savaşı sürecinde yeniden kurulmuştur. O yokluklar döneminde milletin kadını, kızı, kızanıyla Türk Ordusu’na verdiği maddi ve manevi destek devrim tarihimizin destanlarındandır.

Sonuç bilindiği gibi olmuş, emperyalizme karşı ilk bağımsızlık savaşı kazanılmıştır. Anadolu’daki savaşı, dönemin sömürgelerinde telgraf başında günü gününe izleyen sömürgelerdeki bağımsızlık taraftarları gelecek zafer haberinin kendileri için ne denli önemli ve değerli olduğunun bilincindedirler. Bu önemi, dönemin emperyalistleri de çok iyi bilmektedirler. İşte ol sebepten “Kemalizm, emperyalizmin en büyük düşmanıdır”. 

Gerek Bağımsızlık Savaşı döneminde çıkarılan isyanlar, gerekse Cumhuriyet’in ilanından sonra Anadolu’da çıkarılan isyanlar emperyalizmin çıkarlarını sürdürmek için destekledikleri gerici, karşıdevrimci hareketlerdir. Halkı bu isyanlara katabilmenin biricik yolu da inançları ve etnik kökenleri kullanmaktır ve bu da kullanılmıştır.

Gelelim bugüne…

Türk Ordusu, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yeni bir strateji belirlemesiyle ve içinde yapılanmış kontrgerillayı tasfiye etmesiyle ABD’nin hedef tahtası  olmuştur. Amaç hedefi tam on ikiden vurmaktır.

 Olacak iş midir bu? Hem NATO’ya bağlı olacaksın hem de ABD’nin derin devletine posta atmaya kalkacaksın.

ABD’nin Irak’ı işgal için destek isteklerini kabul etmeyen DSP, ANAP, MHP koalisyonunu nasıl darmadağın ettiğini beraberce hatırlayarak sürdürelim yazımızı.

Geldik namlı 1 Mart teskeresine…

Ahmet Akgül “AKP İntihara Gidiyor” adlı kitabında şunları söylemektedir. “Erdoğan ve Gül, tezkerenin geçmesinde kendilerine destek olmayan Silahlı Kuvvetler’i cezalandırmak için Amerika’dan bir şey yapmalarını istedi. Onlar da Türk subay ve askerlerinin başına çuval geçirdiler.”

Meraklısı için parantez… (Can Ataklı’nın 25. 06. 2007 tarihli yazısı…

http://haber.gazetevatan.com/0/125054/4/Haber)

Nasıl başlamıştık yazıya? Mondros Mütarekesi’nden sonra Ordu’nun terhis edilmesinden ve Mustafa Kemal önderliğinde yeniden kurulmasından... Deftere yazan ve ezbere alan emperyalizm için İngiliz veya ABD diye bir ayrım yoktur. O bildiğini okur. BÖL, PARÇALA, YUT…

Tarih 5 Kasım 2007…Yer, Washington, Beyaz Saray’ın Oval Ofis’i… Görüşmeciler… Bush ve Erdoğan…

Bu görüşme öylesine özeldir ki, Oval Ofis’e yeminli özel tercüman ve tutanakları yazacak Dışişleri personeli alınmamış, tercümanlığı Egemen Bağış yapmıştır. Neler konuşulduğu, hangi kararların alındığı bilmecedir.

Bilmeceyi Fehmi Koru Çözmüştür…

Teke tek görüşmenin şifresini Cumhurbaşkanı Gül’ün Ekseter Üniversitesi’nden sınıf arkadaşı Fehmi Koru çözmüştür.

Koru, ” Bush-Erdoğan görüşmesinde Ergenekon Operasyonu kararlaştırılmıştır.” iddiasını ortaya atmış ve bu iddia hiç bir zaman hiç bir şekilde yalanlanmamıştır. Ne demiş eskiler, “sükût ikrardan gelir”…  O halde söylenen doğrudur.

Yönetilerek yönetenler için efendilerine hizmette sınır yoktur. Hedef Türk Ordusudur.

Hedef neden Türk ordusudur? Amaç sadece Türk ordusunun tasfiyesi midir? Elbette hayır.

Eğer dikkat edilirse Türkiye'nin üzerine bir psikolojik operasyonun dalga, dalga geldiği görülecektir. Bu operasyonun ilk adımı derhal ve ne pahasına olursa olsun, Türklüğü tasfiye etmek hatta daha ileri giderek yok etmektir.

Son günlerin en çirkin modası ise Atatürk'e saldırmak, hakaret etmek ve O büyük önderi tartışılır hale getirmektir.

Bu üçlü bir operasyondur. Türklük, Atatürk ve Türk ordusudur. Üç milli değer harcanmak istenmektedir.

Ana amaç ise bu milli değerlerin çökertilip, ulus devletin çökertilmesi ve tartışılır hale gelen federasyonun hayata geçirilmesidir.

Şimdi şu soruyu soralım kendimize...

Her şeye rağmen ulus devletin en güçlü koruyucu kimdir?

Elbette Türk ordusudur. Cumhuriyet'in kurucu felsefesini  ayakta tutma görevi, Mustafa Kemal'in Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğu Cumhuriyet'in kurucu unsurlarından biri olan ordunundur.

O halde yapılacak şey koruyuculuk görevini üstlenen bu kurucu unsurun çökertilmesidir.

Ergenekon, Balyoz, Sarı Kız, Ay Işığı ve şimdi de bedelli askerlik, vicdani ret bu operasyonun gereği olarak yazılmış senaryonun birer parçasıdır.

Ağaca bakıp ormanı göremeyenler, bazen de ormana odaklanıp ağacı hem de nesli tüketilmek istenen ağacı göremezler.

Ağaç ve orman... Görmesini bilen gözler, ormanın içindeki nesli tüketilmek istenen ağacın Türklük ve Türk ordusu olduğunu görmek zorundadırlar.

Devam edecek…