Emekli eğitimci ağabeyim Süleyman Gündoğar, (1937-04.11.2021) Ankara'da tedavi görmekte olduğu özel bir hastanede 4 Kasım 2021 Perşembe günü Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Acımız tarifsizdir. Allah rahmet etsin. Yeri cennet olsun, ışıklar içinde uyusun.  Aşağıdaki bu önemsiz şiirimi onun anısına saygı ve içtenlikle sunuyorum.


Yaş seksen dört, doğumu dokuz yüz otuz yedi;
Çorum Çıkrık köyünde dünyaya gülümsedi.

Babası Katip Arif, annesi Ayşe idi;
İlkokula başladı yaşı olunca yedi.

Yokluk ve yoksunlukla geçti hep çocukluğu;
Köyde aynı kaderi paylaşmaktaydı çoğu.

Kendisi ailenin ikinci çocuğuydu;
Yazın güneşte yandı, kışın ayazda buydu.

Zamanla kardeşleri arttıkça artacaktı;
Kendisiyle beş erkek iki kız olacaktı.

İlkokul bitiminde abisini izledi;
“Artık Köy Enstitüsü benim okulum” dedi.

Samsun Ladik Akpınar, Köy Enstitüsü ışık;
Aydınlanıp öğretmen olmaya onlar aşık.

Eğitim, öğretimle, üretim birlikteydi.
Atölyede, bahçede, tarlada, derslikteydi.

Kazma, kürek, bel, mala birbirine eş olmuş.
Kitap işle buluşup, toprakla kardeş olmuş.

Okulda kazanılan köylerde uygulandı.
Köyler öğretmenlerin çabasıyla canlandı.

Salt öğrenci okutmak değildi görevleri;
Halkı aydınlatarak, ışıttılar evleri.

Dokuz yüz elli altı, mezun oldu okuldan;
Bakan Yücel ve Tonguç hiç çıkar mı akıldan?

Meslek sahibi olan herkes yuva kurardı.
Yalnız yaşayanlara gerçekten yaşam dardı.

Okulu bitirince elbet evlenecekti.
Onun gönlü de köyde güzel bir kızı çekti.

O güzel kız Nebahat, bizim akrabamızdı.
Düğünlerini yapan, elbette babamızdı.

Nebahat yengemizin hem babası, anası; 
Çok küçükken ölmüştü, buna yürek yanası.

O hem yetim, hem öksüz, talihsiz bir bireydi.
Keşke o da hem ana, baba günü göreydi.

İlk görev yeri Mardin, Gercüş Süleybin Köyü;
Dinledi orda nice yazılmamış öyküyü.

Türklüğün gururuyla hem gerine gerine;
Her sabah “Andımız”la başladı derslerine.

Hem okuttu onları, hem Türkçeyi öğretti.
Var gücüyle çalıştı, çocukları eğitti.

Atatürk, vatan, bayrak ve ulus sevgisini;
İşledi her yüreğe, sevdirdi kendisini.

Ulusal bayramları coşkuyla kutladılar. 
Kafalar aydınlandı, sanki çağ atladılar.

Burada tek öğretmen olarak çalışmıştı.
Açıkça her çileye, zorluğa alışmıştı.

Cumhuriyetin aydın, çağdaş öğretmeniydi.
Toplumu aydınlatan bir halk eğitmeniydi.


Dilekçesi Çorum’dan Mecitözü’ne vardı.
Atandığı köy ise Çağna (Elmapınar’dı).

Geçen zaman içinde üç çocukları oldu.
Evlilik meyvesiyle onlar mutluluk buldu.

İlk çocukları kızdı; Selma dediler ona.
Evde bir şenlik idi ana ve babasına.

İkinci çocuk Nesrin, ablasına eş oldu;
Sevecen ve sevimli, uslu bir kardeş oldu.

O salt okulda değil, topluma da ışıktı.
Giyim ve kuşamıyla, davranışları şıktı.

Burada da beş sınıf bir arada okurdu.
Yine tek öğretmendi, güzelliği dokurdu.

Okulun bahçesini bel, tırmık ve çapayla;
İşleyip meyve, sebze aldı bin bir çabayla.

Bu tür çalışmaları örnek oldu köylüye.
Sorun taşa, toprağa onu size söyleye.

Üçüncü okuluysa Mecitözü Kışlacık;
Görevi tam yapıyor, dürüst ve alnı açık.

Köyde nice çocuğu eğiterek gayretle;
Köylüyse çabasına baktılar hep hayretle.

Sonra Çıkrık köyüne ataması yapıldı.
Bu köy kendi köyüydü, orda birkaç yıl kaldı.

Üçüncü çocuk erkek, Ertuğrul kondu adı.
Ailenin böylece tamam oldu muradı.

Altı öğretmendiler Çıkrık’ın okulunda;
Tek sınıf okutmakta, işi artık yolunda…

Çıkrık büyük bir köydü, Ortaokul da vardı.
Onlar da bu okulda derse giriyorlardı.

“23 Nisan” günü “Ulusal Egemenlik
Ve Çocuk Bayramı”ıydı; yok idi senlik benlik.

19 Mayıs günü kurtuluşa ilk adım.
Dedi: “30 Ağustos, zaferleri kutsadım.

29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı.
Yüce Atatürk’ümün, bütün dünya hayranı…”

Toprak ana işlenip, bahçesi yeşerdikçe;
Sonsuzdu mutluluğu, toprak ürün verdikçe.

Her zaman başarılı, örnek bir öğretmendi.
Yaşam boyu teftişte, müfettişler beğendi.

O nedenle sicili “çokiyi”, “üstün” dolu.
Yoluysa hem çağdaşlık, hem de uygarlık yolu.

Bu arada Çorum’da ev yaptı arsasına.
Zaten çoktan girmişti Çorum’un sırasına.

Çıkınca da sırası taşındılar Çorum’a.
Her şeyde başarılı, gerek var mı yoruma..

Çorum’da ataması Kale okulunaydı.
Çalışmaları çağdaş uygarlıktan yanaydı.

Binlerce öğrenciyi okuttu ve eğitti.
Ömrünce Atatürk’ün açtığı yoldan gitti.

Selma Halk Eğitim’de, usta öğreticiydi.
Nesrin’se Almanya’da yıllarca gurbetçiydi.

Ertuğrul veteriner; bu grevin dışında;
Baba anaya destek yazında ve kışında…

Onlar gibi evlatlar, arzulanan bir dilek.
Hastalık, sökellikte koruyucu bir melek;

Işık oldu ülkeye otuz beş yıl süreyle;
Etkileşimi sürdü hem şehirle, hem köyle.

Okuttuğu onlarca çocukların pek çoğu, 
Yurda yararlı olup, tattırdı mutluluğu.

Kimi mühendis, mimar, bankacı ve denetmen;
Kimisi de avukat, memur, subay, öğretmen;

Hemşire, hakim, yazar ve sağlıkçı oldular
Başarıyı, huzuru, mutluluğu buldular.

O, öğrencilerini, öğrenciler de onu;
Asla unutmadılar “vefa” olunca konu.

Her zaman aradılar, yürekte yaşattılar.
Vefalı davranarak, sevgiyle kuşattılar.

Günün birinde herkes vadesi yettiğinde;
Hakka yürüyecekti kepeği bittiğinde.

Ağbeyim Süleyman’ın 4 Kasım 21’de;
Çekildi gözlerine açılmaz kara perde.

Teslim etti ruhunu, Allah’ım rahmet etsin.
Dileriz bağışlansın ve de Cennet’e gitsin.

Tüm sevenler üzüldü kimi döktü gözyaşı;
Konacak mezarına herkesin mezartaşı.

Aynı gün cenazesi Ulumezarlıktaki;
Yerine defnedildi. Denildi: “Hüvelbaki”(*)

Ondan geriye kalan acı tatlı anılar.
Aklımıza düştükçe gözlere yaşlar dolar.

(*) Hüvelbaki: Baki kalan Allah’tır.
11.11.2021
Muzaffer Gündoğar