Aforizma, sözcük anlamıyla özdeyiş anlamındadır.

Sözcük kökeni Latincedir. Latincedeki “aphorismus” sözcüğünden gelmektedir.

Siyasal, sosyal, kültürel, yani her alanda uzun uzun anlatılması ve çözümlenmesi gereken bir olguyu, bir karikatürist edasıyla birkaç cümleyle çok çarpıcı bir dille özetlemektir.

İçinde ezberleri bozan bir mesaj vardır. Biraz felsefidir.

İşte Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısına vurgu yapan, ezberleri bozan, biraz olsun bizleri düşünmeye iten birkaç aforizma…

***

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” demişti Uğur Mumcu…

-5,5 milyonluk Finlandiya’da günde 4,5 milyon gazete basılırken, 81 milyonluk Türkiye’de 3,5 milyon gazete basılışını…

-Okumayan, araştırmayan ve de sorgulamayan aydınımsıları…

-Ve de her konuda ahkâm kesen bilgi yoksunu siyasetçileri…

Başka nasıl anlatabilirdi Uğur Mumcu?

***

“Kim demiş? Türkiye’de kuvvetler ayrılığı yok diye! Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri var” demişti Can Yücel…

-Kuvvetler ayrılığını bir türlü yerleştiremeyen bir ülkeye…

-Kuvvetler ayrılığını anlamayacak kadar demokrasi kültüründen, siyaset bilgisinden yoksun olup siyaset yapan siyasetçilere…

Ancak böyle seslenebilmişti büyük şair Can Yücel.

Başka ne diyebilirdi ki?

***

“Bizi ters çevirirseniz Batı, Batı’yı ters çevirirseniz biz oluruz” demişti Kemal Tahir…

Yani sosyalist kimliğine karşın sosyalistlerin aforoz ettiği Kemal Tahir...

Oysaki o, “Doğulu Asyatik devletlerin tarihsel ve toplumsal gelişmesi, Batıdan köklü bir biçimde yapısal farklılıklar gösterir. Teorinin de bu yapısal farklılıkları göz önünde tutacak biçimde dönüşüme uğratılması kaçınılmazdır” demişti.

Ve de sosyolojisi, yaşam tarzı ve hayat felsefesi Batıyla uyuşmayan bir toplumun, Batılı olmaktaki zorluğunu, ya da imkânsızlığını böyle ifade etmişti.

***

“Türk aydını, doğuya doğru giden bir geminin güvertesinde batıya doğru koşan kişi gibidir” demişti Sakallı Celal…

Özellikle toplumsal ve siyasal sorunlar için “Bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgisiz” diyen bu kitapsız (yani kitap yazmamış) filozof, Türk aydını için böyle demişti.

Dokusu Doğu kültürü ve İslami değerlerle dolu bir toplumun, 500 yıl önce Rönesans’ını yaşamış Batılı bir topluma dönüşmesindeki zorlukları göremeyen aydını, böyle tanımlamıştı.

Ve de Türk aydının iç dünyasındaki Doğu-Batı gelgitlerini, ancak böyle anlatabilmişti.

***

“Türkiye’de sağcılar solcu, solcular sağcı” demişti iktisatçı düşünür İdris Küçükömer…

Sosyalist kimlikli olmasına karşın bu sözü üzerine soldan büyük eleştiriler almıştı. Ama sanki bir toplumsal çelişkinin altı çizilmiş ve bir vurgu yapılmıştı bu sözle:

-Hem bir türlü yerini bulamayan sağ ve sol kavramlara…

-Hem de özellikle emeği savunup emekçilerle buluşamayanlara…

***

“Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?” demişti Cemil Meriç…

-Şairine ve yazarına karakolları adres, cezaevlerini mesken yapan bir ülkeyi…

-Yazdıklarından dolayı İskilipli İsmail Beşikçi’yi 18 yıl, Nazım’ı 12 yıl, Kemal Tahir’i 12 yıl ve daha nicelerini yıllarca cezaevinde tutan bir ülkeyi…

Ancak böyle anlatabilmişti, Türk sağının büyük yazarı Cemil Meriç…

***

“Öğretmen imama yenildi” demişti sosyolog ve siyaset bilimci Şerif Mardin…

Elbette “öğretmen” ifadesinde, cumhuriyet değerlerini temsil eden bir kimlik olarak “laik kesim”; “imam” ifadesinde de dolgusu İslami değerler olan ve geleneksel yapıyı temsil eden “muhafazakâr kesim” vurgulanmıştı.

Ve de:

-Sanki 95 yıllık verilen aydınlanma kavgası…

-Köy Enstitüleri’nin tasfiyesi ile başlayan, 12 Eylül darbesiyle önü açılan bugünün siyasal ve sosyal haritası…

-1950’den bugüne 68 yıllık siyasal süreç ve seçim sonuçları…

İşte bu sözle özetlenir olmuştu.