yoğun geçtiği bir gündür. Yargıç, 33 davanın duruşmasını yapmak üzere saat 9.00’da salona girer. Derdi dinlenecek en az elli kişi vardır sırada. Uyuşturucu kullananlar, karısını dövenler, kocasının burnunu kıranlar, alkolü biraz fazla kaçırıp araç kullananlar, hırsızlığı sanat haline getirenler, nöbetçi tanıklar, hastanın bedduasından rencide olup şikayete koşan doktorlar...duyan gelmiştir. Herkes biran evvel işinin görülmesi(!) derdinde.

Öğleye doğru artık mübaşir, katip, yargıç kadar kapıda sırasının gelmesini bekleyenler de yorgun ve gergindir. O sırada mübaşir içeriye girer:

-Hakim bey bir kadın 'çocuğum acıktı, benim dosyamı öne alabilir misiniz?’ diye soruyor.

Yargıç önce başını kaşır. Eğer talebi kabul etse diğer bekleyenler serzenecek. Etmese anlayışlı davranmamış olacak. Sorunu biraz ertelemeyi tercih edip, sıradaki davanın taraflarını çağırır.

Bir süre sonra kapı açılır. Orta yaşlı bir kadın elinde 3-4 yaşlarında, güler yüzlü bir erkek çocuğuyla girer içeriye.

-Hakim bey çocuk altına yaptı, bizim davayı görüverin de gidip evde altını değiştireyim. (Daha sonra kadının bir kıza vurduğu, savunmasını da kızın bu küçük çocuğa vurduğuna dayandırdığı, çocuğun ondan dolayı başrollerde olduğu anlaşılacaktır.)

Aynı anda gergin bir genç atılır. Tam ''Benim de..'' diyecek olur ki,

Yargıç :

-Biraz anlayış lütfen.

Deyip alır kadını içeriye. Kadın ile birlikte çocuk, onlarla birlikte de bir koku girer duruşma salonuna. Ananın adı, babanın adı, yasal hak vs derken çocuk salonu tavaf eder. Kadın, gereği yokken, sesine abartılı bir şefkat katarak sık sık:

-Tamam oğlum gidip evde değiştireceğim altını…

*

Bu arada salon dışında birileri avazı çıktığı kadar bağırmaktadır. Mübaşir Mehmet kırmızı bir suratla girer içeriye. Yargıç:

-Ne oldu oğlum? Ne bu surat?

-Deminki genç duruşma listesini yırttı hakim bey. Bana bağırıyor.

-Ne diye bağırıyor sana oğlum?

-Neden önce beni almadın diye.

-Hmm suçu neymiş onun?

-Uyuşturucu kullanmış. Sonra denetim kararına uymamış.

Yargıç gülümser:

-Al bakalım onu içeri de görelim işini!

Mübaşir tekrar salondan çıkıp dönüyor içeri:

-Kaçmış hakim bey.

Kurtarmıştır şimdilik kendini delikanlı.

*

Artık saat 13.00 olmuş, açlıktan kan şekeri düşmüş, sinirler gerilmiştir.

Son kafile olarak altı kişi girer içeri. Birbirlerini dövmüşler. Girişlerinden anlar yargıç; barışmışlardır.

-Biz barıştık hakim bey. Beraber yemek bile yedik dışarda, şikayetimiz yok.

Mutlu bir gülümseme belirir salonda herkesin yüzünde.

*

Duruşma bitmiştir ama, katip hanımın keyfi yoktur. Yargıcın da yüzü düşer ve sorar;

-Hayırdır? Ne oldu?

Katip hanım sitemli bir sesle ve küskün:

-Sesinizi yükselttiniz ya bana hakim bey.

-Haydaaa ne ara oldu bu? Mübaşir Asker Memet'e sorar yargıç;

-Memet ben sesimi mi yükselttim hanımefendiye?

-Hayır hakim bey normaaal.

Artık Katip hanımın kızgınlığı yargıçtan mübaşir asker Memet’e geçmiştir.

Ama o gün gönlü alınmalıdır hepsinin de. Ne de olsa bilmeden kırılmıştır mahkemenin direği, soğuk mahkeme duvarlarını emekleri ile ısıtan katip hanımın kalbi. Gün boyu yüzlerce yazıya parmak sallayıp bir de yoğunluktan dolayı göndermeyi unuttuğu bir müzekkere için ceza tehdidi altında çalışan emekçinin ahı ağır gelir adalet insanlarına.

Salondan çıkıldığında yine de işini bitirmenin huzuru vardır hepsinde de. Bir de gerekçesi yazılmayı bekleyen kararlar ve ertesi gün yapılacak davaların dosyalarını inceleme telaşı...

(2015)