Çoktandır hiçe sayılan adalet prensiplerini, ülkesinde yine hâkim kılmak isteyen Bizans İmparatoru Jüstinyen, namuslu bilinen bir hakimi İstanbul Polis Müdürlüğüne tayin etmiş ve ona, istisnasız bütün suçluları cezalandırmak yetkisini vermişti.
Aynı zamanda polis müdürünün hükümlerinin mutlak olduğunu ve kendisinin de hiç kimseyi affetmeyeceğini herkese duyurmuştu. Bu korkunç bildiri , o vakte kadar namussuzluğu ve şiddeti kendilerine huy edinmiş kimseleri dahi fazlasıyla korkutmuştu; yalnız, kendini bütün kanunların üstünde gören nüfuz sahibi birisi, bu arada zavallı bir dul kadının mallarına el koymaktan çekinmemişti.
Kadıncağız hakkını aramak için Polis Müdürüne gelince, müdür suçlunun adına hürmeten, zata evvela bir mektup yazdı ve zavallı kadının hakkının iade edilmesini rica ettiği bu mektubu, kendisine bizzat götürmesi için kadına verdi. Ne çare ki orada, mektuptaki talep yerine, kadına hakaret edildi ve dayak atıldı. Bu küstahlığa müthiş kızan Polis Müdürü, nüfuzlu şahsı mahkeme huzuruna çağırttı, fakat adam gelen celple alay etti ve mahkemeye gelecek yerde, o gün davetli bulunduğu saraya yemeğe gitti. Aradığı adamın İmparatorun sofrasında olduğunu duyunca, Polis Müdürü, ziyafet salonuna girmek iznini istedi. Sonra ziyafet sofrasına yaklaşarak imparatora şöyle hitap etti:
"Haşmetmeap, her türlü haksızlığı ortadan kaldırmam için bana verdiğiniz yetki devam ediyorsa, emirlerinizi yerine getirmeğe devam edeceğim, fakat şanınıza lâyık bu kararınızdan caydıysanız ve en âdi insanları bile sofranıza kabul edecekseniz artık milletime faydalı olamayacağım bu vazifemden istifa etmeme müsaade buyurmanızı rica edeceğim."
Bu asil konuşma Jüstinyen'e tesir etmişti.
"Fikrimi değiştirmiş değilim." dedi.
"Siz gene adalet yararına çalışmağa devam edin. Suçlu bir insan tahtın üzerinde benim yanımda otursa dahi, onu size teslim etmekten asla çekinmem."
Bu cevaptan kuvvet bulan hakim, suçluyu imparatorun sofrasında oturur vaziyetinde yakalattı, mahkemeye çıkarttı, dul kadının şikâyetini dinledi, korkudan titreyen sanık kendini müdafaadan aciz kalınca da onu başkalarına ibret olacak şekilde cezalandırdı. Asilin mallarına el konuldu ve malları dul kadına iade olundu.
(Bir kutsal Miraç Kandili’ni daha idrak ettik. Bu güzelim cennet ülkemizde, son zamanlarda sıklıkla şahit olduğumuz bir takım kendini bilmezlerin sebep olduğu arsızlıklardan, densizliklerden, hak-hukuk tanımaz soysuzluklardan ve her türlü zulümden artık arınmış olarak; Miracın gerçek anlamını içselleştirmiş ‘Gerçek Müslümanlar’ olmamıza, varlıklarıyla ve yaşantılarıyla tüm insanlığa en güzel örnek olma vasıflarını özünde toplamış bir toplum olmamıza, tertemiz niyetler, tertemiz amellerle şahsi ve milli geleceğimizi inşa etme bilinç ve şuuruna ulaşmamıza vesile olmasını diliyorum.”