Eve gelir gelmez ilk işi dadısına yandaki köşkte kimin oturduğunu sormak oluyor.

“Dadı, ben nasıl tanımıyorum bunları?”

“Bu sene geldiler evladım. Pederinin ahbapları.

“Ne iş yapıyormuş bu adam?”

“Doktor. Saraya mensup.”

O günden sonra Münip Cemal, bu kızı görebilmek için adeta çırpındı durdu. Nihayet dadısı bu işe bir çare buluyor.

Her zaman evlerine gelen bohçacı ile bu güzel kıza haber gönderecekler. İlk yollanan mektup Münip Cemal’in bugünkü gibi hatırında. Neler, neler yazmıştı.”

Mektubun cevabını da yine bohçacı kadın getiriyor. Fakat bin bir zorlukla. Artık, Münip Cemal uyuyamaz olmuştur. Geceleri geç vakit Şadiye’yle buluşuyorlar. Sabaha kadar bahçede başbaşa kalıyorlar. Münip ve dadısı, vaziyetten annesini haberdar ediyorlar. O da kızı babasından istemeye gidiyor. Fakat kızlarının çok küçük olduğunu ileri sürerek Münip Cemal’e Şadiye’yi vermiyorlar.

Ah, o gece ne kadar ağlamıştı. Zavallı dadısı onunla beraber ağlamış, üzülmemesi için çok nasihat etmişti. Bu hâl Şadiye’yi de çok üzdü, o da çok sızlandı, ama fayda etmedi. Bohçacı kadın vasıtası ile mektuplaşıyorlardı, ama kaç para eder?

Birbirlerinin olamamışlardı. O yaz böyle geçti. Hele ayrılış gecesi… Ah! O sabahın olmayacağını sandıkları gece ne de çok ağlamışlardı. Sabaha kadar birbirlerine o kadar çok şey vaat etmişlerdi ki. Onları ancak Allah ayırabilirdi.

***

Dışarıda fırtına hâlâ devam ediyordu. Ahşap köşk âdeta çıtırdıyor. Rüzgârın camlara çarpışı büyük sesler çıkartıyordu.

Münip Cemal daldığı hülyalardan silkinerek uyandı. Feci bir vaziyetteydi. Bu fırtına üç gün daha sürerse muhakkak çıldıracaktı. Hakikaten karnı fena hâlde acıkmıştı. Dışarı çıktı. Mutfakta dadısının hazırladığı yemekleri büyük bir iştahla yedi. Yine kahveye gitmek istiyordu. Fakat bu havada nasıl dışarı çıkacaktı? Vazgeçti. Yine odasına kapanarak kitap okumaya başladı. Fakat aklı hep Şadiye’dedir. Acaba o şimdi ne yapıyor? Muhakkak ki o da sevgilisini düşünüyordur.

Off! Hayır, hayır, bu böyle olamaz. O Şadiye’siz yaşayamaz. İlk fırsatta İstanbul’a inecek. Ah şu fırtına bir dinse.

Ertesi gün de aynı fırtına, aynı kabaran deniz. Münip Cemal odasından dışarı dahi çıkmıyor. Pencereden denizi seyrediyor, ‘Ah’ diyor, ‘Bir yaz gelse de Şadiye’me kavuşsam!’

Sonra düşünüyor, ‘Şimdi Şadiye kuş olup yanıma gelse!’

Ne boş hülyalar bunlar. Yazı masası başındaki kâğıtları karıştırıyor. Kalemle anlaşılmaz şekiller karalıyor. Bir türlü vakit geçmiyor. Aklına Şadiye’si için bir şeyler yazmak geliyor. Belki böylelikle hem onunla konuşmuş olur hem de vakit geçerdi.

Ada sahillerinde bekliyorum

Her zaman yollarını gözlüyorum

Seni senden güzelim istiyorum

Beni şad et Şadiye başın için

Hakikaten bu satırlar onun hislerinin tam ifadesiydi.

Acı acı kapının çalınması Münip Cemal’i yerinden fırlattı. Acaba kim gelmişti? Bu havada kim sokağa çıkardı ki?

Münip Cemal, odas kapısını açarak dışarı sesleniyor. “Kimmiş o gelen dadı?”

“Yakup Ağa’nın oğlu Mustafa sana balık getirmiş.”

“İçeri al dadı. Biraz ısınsın.”

“Seni görecekmiş.”

“Peki, odaya gelsin.”

Biraz sonra mahcup tavırla kısa boylu, sakalları uzamış bir genç içeri giriyor. Kapının önünde ayakta duruyor. Münip Cemal, “İçeri girsene Mustafa. Geç şöyle otur.”

“Rahatsız etmeyeyim Münip Bey, birkaç şey söyleyecektim de hani canım ehemmiyetsiz şeyler.”

“Bilmem duydunuz mu geçen gün beş çifte piyadeyle balığa çıkmıştık. O gün deniz yoktu. Öğleye doğru patladı. Zorlukla Yedikule önlerine yaklaşabildik. O gece dönemeyeceğimizi anlayınca arkadaşlarla Şehzadebaşı’na çıkıp şöyle bir dolaşalım dedik. Tam Beyazıt’ta bizim doktor beyin aşçısı Rüstem’i gördük.”

“Hangi doktor beyin?”

“Şey, sizin yanınızdaki köşkteki.”

“Eeee, sonra ne oldu?”

“Beraberce Şehzadebaşı’na doğru ilerlerken Rüstem, ‘Bizim küçük hanımı evlendiriyoruz, siz Münip Bey’e söyleyin, o da davetlidir’ dedi. Neyse, size o haberi getirmeye geldim.”

“Peki, ne zamanmış söyledi mi?”

“Pek yakında dedi ama gününü söylemedi. Bana müsaade ederseniz gideyim.”

“Başka bir şey söylemedi mi Mustafa?”

“Hayır beyim, başka bir şey demedi.”

“Peki, sağ ol. Al şunu da çocuklara bir şeyler alırsın.”

(SÜRECEK)