Sık sık söyler ve yazarım; biz okumayı, araştırmayı sevmeyen bir toplumuz.

Kulağımıza kim, ne üflerse; gerçeğin o olduğunu sanır, ona inanırız.

Siyasetçilerimizin(!) suçu kabahati yok yani!

Kabahat bizde; biz onların bilmem nerelerinin kılı olmak için didinip, duruyoruz çevrelerinde.

O garipler de ne yapsın; “gel, ol!” diyorlar!

Sanıyoruz ki bu çark, tüm dünyada böyle dönüyor.

Sanıyoruz ki, demokrasi denen şey, böyle bir şey.

Sanıyoruz ki yönetmek/yönetilmek böyle bir şey.

Böyle değil işte…

Bu andavallılık bize özgü.

Gelişmiş ülkelerde siyaset ve demokrasi çarkı böyle dönmüyor.

O çarkı, biz öyle çeviriyor, biz öyle çevirtiyor, biz öyle çevrilmesine izin veriyoruz.

Gelişmiş ülkelerin halkları; kendilerini ve ülkelerini, bizim sömürttüğümüz gibi sömürtmüyorlar.

Haklarına, hukuklarına, paralarına, pullarına sahip çıkıyorlar.

Günü ve saati gelince, yedirdiklerinin içirdiklerinin faturasını, siyasetçilerinin önlerine koymasını biliyorlar.

O nedenle Batı’nın siyasetçisi, haddini biliyor.

O nedenle Batı’nın hukuk sistemi, her zaman ve herkese eşit ve dakik çalışıyor.

* * *

Dünyanın süper gücü Amerika’dan örnek vermek istiyorum.

Bizim “Beyaz Saray” olarak dillendirdiğimiz, adı aslında “Beyaz Ev” olan konutta oturan Amerikan Başkanları; yedikleri, içtikleri, kullandıkları her tür malzemenin parasını tıkır tıkır öderler.

Her aybaşında, bir önceki ay içinde yedikleri/yedirdikleri, içtikleri/içirdikleri kullandıkları/kullandırttıkları malzemelerin bedelleri, şak diye kesilir maaşlarından.

Öyle (bizde olduğu gibi) çoluğunu/çocuğunu, avenesini, yandaş/candaş gazetecilerini uçağa bindirip, resmi gezilere götüremezler.

Bunun en güzel örneği ABD eski Başkanlarından Ronald Reagan’ın eşi Nancy Reagan’ın anlattıklarıdır.

1981 yılında yemin ederek, ABD Başkanı olarak göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra; dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.

Görevli garson, yemeğin hesap faturasını getirmiştir.

Baş kâhyanın, bir garsonla gönderdiği hesap faturasında; sadece o akşamın değil, son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı vardır.

Sadece yemekler de değil; ağırladıkları kişisel konukların giderlerinden tutun; bir ayda kullandıkları kuru temizleme masraflarına kadar, diş fırçası, diş macunu, her tür temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar tüm kişisel malzemelerin ücretleri de yer almaktadır.

Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve maaşından kesilmesi için muhasebeye talimatı verir.

Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür.

Anılarında, “…Hiç kimse bize, Başkan ve Eşinin Beyaz Ev’de yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti…” diye anlatır, o şaşkınlık anını.

* * *

ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın eşi ve birinci Obama döneminin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton; Hard Choices kitabının, tanıtım ve imza günlerinin birinde, “Beyaz Ev’den ayrıldıkları zaman, borç içinde ve beş parasız olduklarını söylemesi…” sosyal medyada büyük yankı yapmıştı.

Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Ev’dan taşınınca; New York’ta, mortgage kredisiyle bir ev aldıklarını; bu krediyle birlikte kızları Chelsea’nin üniversitesi masraflarının, kendilerini; 2001 kışında, 12 milyon dolar borcu olan bir aile haline getirdiğini anlatır.

* * *

Özetle, ABD Başkanları, Beyaz Ev’e kira ödemezler ama onun dışındaki her şey maaşlarından kesilir.

Beyaz Ev, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır.

Çünkü ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir “saray değil” bir evdir.

Ayrıca Amerikalıların da buraya “Beyaz Saray” falan dediği de yoktur, o bizim uydurmamızdır..

* * *

Ve hiç kimse, ABD’ye devlet başkanı seçildi diye; devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil; hiçbir yerde, hiçbir konuda keyfince harcama yapamaz.

ABD Başkanı, tüm kent dışı tatil masraflarını ve Camp David’teki dinlenme evinin masraflarını da kendi cebinden karşılamak zorundadır.

ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişiyi bile bindirecek olsa, (kardeşi bile olsa), ‘bir ticari yolcu uçağının first class uçak bileti miktarınca’ devlete para ödemek zorundadır.

… …

Gerald Ford’tan George W. Busha kadar 6 başkan döneminde, bu evin baş kahyası (chief sher) olan Gary Walters’ın deyişi ile; başkan ve ailesi; bu evin, 4 ila 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır.

İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan öder.

Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır.

Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet, 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir.

Bizde olduğu gibi devlet konutu diye ücretlendirmede indirim yapılamaz.

* * *

George W. Bushun eşi Laura Bush da; Spoken From The Heart adlı anı kitabında, Beyaz Ev’de yaşamanın çok pahalı olmasından yakınır.

Bayan Bush, anılan kitabında, faturanın aylık geldiğini; eşinin, kendisinin ve iki kızının yediği yemeklerin, kullandıkları tüm kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm masraflarının bu faturada yer aldığını yazar..

Beyaz Ev’in faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını, aylık giderlerine harcamak durumundadır.

Başkan Gerald Ford, belki de bu yüzden, Beyaz Evi, “bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu” diye tanımlamıştı.

* * *

Beyaz Ev, bütüncül bir yapıdır.

Hem konut, hem müze ve hem de devlet dairesidir.

ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanının sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir. Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir.

Bugüne değin, “1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmişti. Oysa bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım…” diyen tek bir başkan ya da tek bir siyasi olmamıştır.

Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez.

Çünkü Beyaz Ev, ABD demokrasisinde, devamlılığın da sembolüdür.

Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değildir.

Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir.

Başkanın penceresinin bir kaç metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü, ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.

Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir.

Başkan Truman’a göre, Beyaz Ev, dışı çok gösterişli bir hapishaneden başka bir şey değildir Ronald Reagan ise, burada geçirdiği yıllar boyunca kendisini bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır.

Michelle Obama da Beyaz Ev’i, çok iyi dekore edilmiş bir hapishane olarak niteler.

Bu eve, kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer.

Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir.

Bu gerçeği, Beyaz Ev’in hizmetçilerinden biri; Baba George Bushun eşi Barbara Bush’a şöyle ifade eder, “Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir ve gider… Onlar geçici, biz kalıcıyızdır…”