(2009 yılında yazdığım açılımla ilgili bir yazımı tekrar yayınlıyorum. O günden bu güne kadarki gelişmeleri şimdi hep birlikte bir kez daha değerlendirelim bakalım…)

Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz hafta DTP’ ye kapatma kararı verdi. Ben aslında bu kapatmayı bekliyordum. (Ben prensip olarak parti kapatılmasına karşıyım) Demokratik toplum partisinin son zamanlardaki durumu, hareketleri ve yaptıkları konuşmalarla sanki kapatılmayı isterler gibi bir hal almıştı.
Partinin kapatıldığı gün, yani 11.12.2009 tarihinde, ondan evvel ve sonrasında geçen şu 10 günlük sürede de olaylar, yakmalar, yıkmalar, baskınlar, polisle çatışmalar devam ediyor. Bir müddet sonra bunlar azalacak ve ilerde de bitme noktasına gelecektir.
Benim şahsi görüşüm Ahmet Türk te bu işin bitmesini istiyor. Bunun Kürd’ün de Türk’ün de hayrına olduğunu bilecek kadar akıllı birisi ama Apo, PKK ve aşırı Kürtlerden dolayı tavrını koyamıyor. Yeni kurdukları parti de Ahmet Türk’ü aramayız inşallah.
Ahmet Türk bir hafta kadar önce oğlunu askere gönderdi. Onun da evladını bu şartlarda askere göndermenin ne demek olduğunu, hanımının, ana yüreğinin de ne çektiğini ben tahmin edebiliyorum.
Tabii asker analarımızın duyduğu acıyı onların duyması da iyi oldu. Ama kimse ölmesin, kimsenin anası ağlamasın. Allah onları da ıslah etsin.
19 Aralık 2009 pazartesi günü mecliste bütçe görüşmeleri yapılıyor. Görüşmeleri TV’den izliyoruz. Adı bütçe görüşmesi ama parti başkanları birbirlerine ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar. O partiye mensup milletvekilleri de başkanlarını alkışlıyorlar. Karşıt olanlar sıralara vuruyor, birbirlerinin sözlerini kesmeye uğraşıyorlar. Biz bu duruma senelerdir alışığız. Zaten BU HALE DE BU YÜZDEN GELDİK.
Şu günde, böyle bir durumda bile BİR VE BERABER OLMAYI BİLEMEYECEK MİYİZ?
Böyle aşırı görüşlerin Apo’ nun ve PKK’nın ekmeğine yağ sürmek olduğunu Türk milletinin ve Atatürk’ün meclisinin bilmemesi mümkün mü ama bunlar hırs, nefis, ben düşüncesiyle yapılan kavgalar.
“Sen geçmişte 1990’da şunu dedin, 2000 yılında bunu dedin, 1 yıl önce şunu dedin diye durmadan kavga. Geçmişi kurcalamaktan, bu kavgalardan bıktı millet.
Atatürk’ün dediği gibi, ileriyi, daima ileriyi düşünün. Bir olalım, pir olup kuvvet bulalım. Birbirinize güzel sözler söyleyin. Takdir edin, övün, bakın o zaman işler nasıl yoluna giriyor. Sular nasıl yolunu buluyor.
40 senedir kanayan bu yara artık bitmelidir.
Türkiye’de karışıklık yanlısı insanlar hep olmuştur. Bunlar 3–5 bin kişidir. 70 milyon nüfus ve 1 milyona varan askerimizle birlik ve beraberlik olunsa ortalık süt liman olur.
Sayın Reisi Cumhur Gül parti başkanlarını toplamalı ve onlara yaşanan bu durumların bu günkü şartlarda millete verdiği zararları ve PKK’nın ekmeğine ballı yağ sürdüğünü anlatmalı. Kavganın, askerimizin, vatandaşın ölümüne sebep olduğunu anlatıp onları ikna etmelidir. Ben inanıyorum ki Sayın Genel Kurmay Başkanımız da böyle bir toplantıyı çok arzu etmektedir.
Birlik ve beraberlik olunsa artık bu iş bitmiştir. PKK bir yıla kalmaz söner. Çünkü Amerika bunu istemekte, Irak bunu istemekte, İran zaten gerekeni yapıyor, Suriye de bunu istemektedir. Ama biz bunlara güven vermeli ve önce kendi içimizde birliği sağlamalıyız.
Açılım başlamıştır; çekilen kılıç kınına girmez artık, desteklenmelidir. Eksiklikleri usulünce, kibarca anlatmalı, hükümet te bu söylenenlere uygun hareket etmelidir.
Milli birlik mutabakatını kurmalıyız. Başka çözüm yolu yok. Hükümet te, muhalefet te bunu bilmeli. Halk ilk adımı atanı seçimlerde unutmayacaktır. Bu da unutulmamalıdır.
Bizim Kürt halkıyla bir kavgamız yok. Olmamalıdır! Bin yıldır birlikte yaşayan, istiklal savaşında omuz omuza çarpışan 11 cumhurbaşkanından 4 tanesinin Kürt kökenli olduğu ve yüz binlerce kız almış, kız vermiş bu insanların birbirleriyle ne kavgası olabilir?
Eksikleri, aksaklıkları giderip saygı ve sevgi birlikteliğini yaratmalıyız. Kürt halkının tek dostu, kurtuluşu ve evlatlarının geleceği Türklerle birlik ve beraberliğine bağlıdır. Bunu aklı başında Kürtler de, herkes te iyi bilmektedir.
Açılımla birlikte toprak reformu da yapılmalı, işsizlik için neler yapılacağı anlatılmalıdır. Sınır boyundaki toprakların mayınlardan temizlenmesine hemen başlanmalı ki verilen sözlere inanılsın. Mayından temizlenen bu topraklar bölge halkına dağıtılmalıdır.
Geçen haftaki yazımda yazdığım yastık altı altınlarımızı buralarda değerlendirirsek, 5 bin ton altınla neler yapılabilir neler.
Birlik ve beraberlik diyorum saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.