Acının da acısı varmış. 13 Mayıs’ta Soma maden ocağındaki patlamada 301 insanımız yok oldu. (Bazı kaynaklara göre bu kayıp sayının en az iki misli).
Bu kadar ocak söndü, kadınlar dul, çocuklar yetim kaldı. İçimiz yanıyor. Büyük bir facia bu.
50 yıldır, 100 yıldır dünyada hiç bir maden ocağında bu ölçüde bir kayıp yaşanmamış.
Olaya neresinden bakarsanız çarpıklıklar diz boyu.
Trafo patlaması dendi, eski imalat bölgelerindeki kömür damarlarının kızışması ve zamanında soğutulmaması yüzünden ve oksijenle birleşip yangın çıkması, tünellerin de karbonmonoksit gazı ile dolması sonucu bu facianın yaşandığı ortaya çıktı. Gaz maskelerinin ise hiçbir işe yaramadığı...
2005 yılında taşerona (Soma Holding’e) verilen ocakta, yaşam odaları yokmuş. Böyle tehlikeli durumda kaçıp bir süre sığınacak odalar yani.
Zira, Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “Maden Güvenlik Sözleşmesi”ni imzalamadığı için ocaklarda yaşam odası yapma zorunluluğu olmadığından yapmamışlar... Bizde insan yaşamı bu kadar ucuzdu işte. Bu sözleşmeyi imzalamayan, bizimle birlikte bir Afganistan, bir de Pakistan vardı.
Oysa, Şili’de 4 yıl önce, böyle bir kazada 33 madenci, yaşam odasına sığınıp 69 gün sonra sağ olarak kurtarılmıştı.
Taşeron firma bu ocağı almadan önce burada kaza olmamıştı ve firma, ocağı devlet işletirken, tonu 130 dolara mal olan kömürü, tonu 24 dolara mal etmekle övünmüştü.
Elbette, düşük ücretle ve gerekenden az işçi kullanılırsa, güvenlik önlemlerinden kısılır, yaşam odaları yapılmazsa, maliyet de düşük olur.
Ayrıca 15 gün yapılması gereken eğitim, 1,5-2 saat yapılırsa, bu kazalara davetiye çıkarılır.
Ya, bir maden işçisine Avustralya’da aylık 8333 dolar, ABD’de 6750 dolar, Almanya’da 5137 dolar ödenirken, Türkiye’de 770 dolar ödenmesine ne demeli?
Acılar içindeki aileleri ziyarete giden Başbakan, bu şartlarda nasıl karşılanacaktı ki. Hoşgörülü olması gerekirken, kendisini yuhaladı diye acılı vatandaşı tokatlayacak, müşaviri de vatandaşı tekmeleyecek kadar acımasız olabildiler.
Bir de basın toplantısında “Bunlar (kazalar) normaldir, bu işin fıtratında (yapısında) var bu tür kazalar. Her yerde oluyor” deyip, diğer ülkelerde 50-100 yıl önce olmuş kazaları örnek göstermez mi?
Seneden seneye, büyük bir hızla gelişen teknolojiyi, göz ardı ederek.
Şimdi de, acılı ailelerin hak aramaya çıkmaması için tehdit edildikleri söylenmekte. Ailelerin acısını katmerliyorlar yani. İnsanlık nerelere gitti acaba?
Son aşamada ocak yöneticileri tutuklandı. Usuleten her halde. Aynen 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk olaylarında tutuklanıp, sonra salıverilenler gibi. Sonuçta suçlu falan kalmayacak büyük ihtimalle.
Olanlar olacakların habercisi olmuyor mu?
Bu olanların çok küçük bir bölümü için bile, gelişmiş ülkelerde, yöneticiler kendilerini sorumlu görüp derhal istifa ederken, bizde ne yazık ki böyle bir gelenek yok. Koltuklarına yapışmışlar adeta.
Ve sonuçta, tüm dünyada itibarımız yerlerde.
Çok yazık. Ne günlere kaldık.