Bu gün biraz acıkmış olmalıyım ki size iki tane yemek ve doymakla ilgili hikaye anlatacağım.
Bir gün iki arkadaş iki tane temizlenmiş tavuk almışlar ve aldıkları tavukları yemek için bir subaşına gitmişler. Giderken yanlarına çokça da ayran almışlar. Tavukları pişirmek için ateşi yakmışlar bir taraftan da ayran içiyorlarmış. Ayranları içtikçe ikisini de iyisinden uyku basmış.
Birisi daha fazla dayanamamış ve olduğu yerde uyumuş. Diğeri, uyursam ateş geçer diye düşünmüş ve bir, la havle çekerek tavukları nar gibi kızartmış. Fakat o da iyisinden uykuluymuş.
Bunların gittikleri yerde çay dağıtan güçlü garson tavukların kokusunu ve kızarmışlığını görünce dayanamamış ve ‘belki ekmek arası yapıp verirler’ diye oralarda biraz oyalanmış ama bakmış hiç öyle bir niyetleri yok.
Umut olmadığını gören garson tavuğun sahibine müthiş bir yumruk atmış yumruğu yiyen bizim ki hemen oracıkta bayılıvermiş. Yarım saat sonra ayıldığında konuşamıyor, arkadaşına işaretlerle bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş ama nafile. Arkadaşı tavuklar nerde diye soruyor o, uçtu işareti yapıyormuş.
Neyse bir kağıda hastane, doktor diye yazmışta hastaneye götürmüşler. Filmler çekilmiş, çıkan çene yerine getirilmiş ve evlerine göndermişler. Çenesi çıkan çorbayı bile zor içiyormuş.
* * *
Mehmet amca kamyonuyla Ankara’dan Çorum’a alçı getiriyor getirdiği alçıyı fabrikalara ve bizim rahmetlik Osman Kadife’ye veriyordu.
Kiremit fabrikaların kalıba alçı döküyor, Osman’da perakende olarak satıyor, birde fabrikasında alçı kalmayan fabrika sahiplerine veriyordu. Osman 10-15 günde bir kamyon alçı satıyordu.
O zamanın kamyonları 12-15 ton taşıyor Mehmet amca 12-13 ton getiriyordu.
Alçı fabrikasında haftalarca sıra oluyor, Mehmet amca o zamanın meşhur alçı fabrikasının sahibi Muharrem Daloğlu ile ahbaplık kurmuş ve baba oğul gibi olmuşlar. Alçı almak için Ankara’ya gittiğinde ona kahve, leblebi götürüyor. Muharrem bey hediyelik olanı alıyor, ‘fazlası haramdır’ diyor ve almıyor. Yani azami yarım kilo kahve ve 2-3 kilogramda leblebi alıyormuş.
Şoför Mehmet amcanın muavini yoktu. Bir de lastik diyemez “Rastik” derdi.
Mehmet amca yine böyle Ankara’dan Çorum’a alçı getirirken uğradığı lokantaya geliyor ve her zaman olduğu gibi garsona ne söylerse hepsinden iki tane istiyor.
Mehmet amcanın yakınındaki masada ihtiyar bir karı koca var, her şey iki tane söylenince onlarda muavin gelecekte ondan iki tane söyledi sanıyorlar.
Mehmet amca çalışkan bir adamdı. 8 kap yemek ve iki porsiyon da bol şerbetli kaymaklı ekmek kadayıfı yiyor. Bizim ki tam karnını doyurup kalkacakken yanındaki ihtiyarlar birbirlerine bir şeyler söylüyorlar.
İhtiyar beyefendi, Mehmet amcaya dönüp, bir porsiyon da benden diyor. Mehmet amca, “Madem gönlünden tepti bir kilo olsun da geçmişlerinin ruhu da ben de doyayım” diyor.
Mehmet amca kendisine “çok yiyorsun” diyenlere, “Siz 3-4 öğün yiyorsunuz ve her öğünde 2-3 kap yediğinize göre benden daha çok yemiş oluyorsunuz. Ben bir öğün yerim, böyle yerim” diyordu.
Bu hikayenin mazisi 45-50 seneye dayanıyor. Mehmet amca çoktan rahmetlik oldu. O zaman ben 30 yaşında bile değildim. Rastik’se 45 yaşlarındaydı.
Düzgün, çalışkan, abdestli namazlı bir insandı. Kendine göre hayır hasenatta yapar, yola abdestsiz gitmez, arabasını abdestsiz sürmezdi. Allah rahmet etsin.
Saygı ve sevgilerimle.