Bugün sona eren bayram Ramazan Bayramı. Diğer adıyla Şeker Bayramı. Bir aylık bir oruç ibadetinden sonra ağzımız tatlansın diye bir şeker almıştık ki, ağzımızda zehir oldu.

Yola döşenen mayın. Patlayan askeri araç iki şehit haberi. Peşinden yine bir-iki şehit haberi. Şeker yavaş yavaş tadını kaybetmeye başladı. Bu sefer Gaziantep’te tamamı sivillere yönelik bir olay. 9 vatandaşımızın -bunların 3-4 tanesi daha çocuk- şehit, 60’tan fazla vatandaşımızın yaralanması. Ağzımız artık tat almamaya başladı. Peşinden asker taşıyan minibüsün dereye uçması sonucu 9-10 askerimiz yine şehit. Bir o kadar yaralı.

Öncelikle tüm bu olaylarda şehit olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, kederli ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.

Bu satırları yazdığım şu anda, en son şehit haberini duyalı henüz dakikalar geçti. Artık ağzımda şeker tatlı değil, acı olmaya başladı. Duyularım alt üst oldu. Hiç bir şeyin tadı yok. Yediğim ekmek, içtiğim su zehir gelmeye başladı. Ya ocağına ateş düşen, bağrı yanan anneler babalar, aileler, akrabalar, eş dost ne durumda? Onlara ve milletimize bayramı zehir zıkkım eden teröre lanet okudur.

Büyüklerimizin yine beylik lafları. “Sivillere saldıran terör örgütünün gerçek yüzü ortaya çıktı. Bunlar son çırpınışları. Milletimiz teröre boyun eğmeyecektir.vs. vs. vs…..

Allah aşkına 30-40 yıldır kanlı terör örgütünün gerçek yüzünü bugün mü gördünüz? Tüm bu yaşananlardan sonra herkes bir birini suçlayarak siyasi hanesine bir artı koymaya, iktidar muhalefete, muhalefet iktidara gol atma yarışına girecek mi?

Verilen beyanatlara bakarsanız herkes bunun peşinde. Ben artık ezber laflar duymak istemiyorum. Tüm insanlarımız bunları duymak istemiyor artık. Ülke kan gölüne dönmüş. Herkes siyasi hesap peşinde. Ne zaman bir araya gelip tek vücut, tek yumruk olacaksınız?

Sorun öncelikle iktidarın sorunu. Ne yapacağını, ne yapmak istediğini, bu soruna nasıl çözüm getireceğini söylemeli ve yarından tezi yok dediğini uygulamalı. Yıllardır devem eden kanlı terörü bir günde bitirecek sihirli bir el yok deniyor. Bunu kabul edelim. Ama, terörün gittikçe artan dozu karşısında birileri bize bir umut versin.

Nasıl umutlanalım? İktidara sorarsanız bir CHP Milletvekili gitti. İktidar milletvekillerinden bazılarına göre danışıklı dövüş yaptı. “Hadi beni dağa kaçırın, iki gün sonra da beni bırakın dedi.” Dağdan indi.

“Beni kaçıran çocuklar bana iyi davrandı. Öyle eziyet işkence falan yapmadı. Hepsi de aman ağabey, bizim duygularımızı dile getir. Biz kan dökmek istemiyoruz. Biran önce ailelerimize kavuşmak istiyoruz. Bu işi barışçı yollardan çözelim…” mesajları geldi. Kimse bu olaydan bir fayda sağlar mıyız diye düşünmek yerine birbirini karalamaya devam etti. Kafalarımız allak bullak oldu.

Terör örgütü baktı ki, iktidarıyla muhalefetiyle bunlar didişmeye devam ediyor. Sonra Bayramın ilk günü bir grup terörist dağdan indi, diğer bir muhalefet partisi milletvekilleriyle kucaklaştı, bayramlaştı. İade-i ziyarette bulundu. Baktı ki, yine beylik ve ezber laflar. O zaman biz işimize devam edelim. Bunları köşeye sıkıştırmanın yolu ne? Şehirlerde daha büyük eylemler. Daha çok ses getirecek olaylar…

İktidarına ve muhalefetine düşen görev nedir? Bayram da olsa Parlamentoyu toplamak. Kimin terör örgütüyle bağı varsa ortaya çıkarmak. Gerekiyorsa böylelerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak. Acilen önlemlerini almak ve uygulamaya koymak. Zira, ülke iç savaşta. Mustafa Kemal, ülkenin en zor günlerinde yedi düvel ile savaşırken bile çözümü hep parlamentoda aradı.

Sayın Başbakanımız, “İnfiale kapılıp, kızgınlığa kapılıp çözümü başka yollarda aramayacağız. Çözüm yine demokratik yollarla olacaktır” diyor. Doğru bir teşhis. İşte o demokratik çözüm yolu ne ise onu topluma açıklamalı. Süratle de bunu uygulamaya koymalıdır. İktidar makamı taziyede bulunma makamı değildir.

Türk toplumu yiğidin hakkını yiğide vermesini bilen bir toplumdur. Çözüm için iktidarıyla muhalefetiyle ellerinizi bir birinize uzatınız. Biz kamuoyu olarak kimin çözüme yaklaşmadığını görelim.

Artık bu ülkede kan dökülmesin. Yeter artık yeter, yeter, yeter!...

Biz bu ülkede Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Çerkeziyle, Lazıyla…yüzlerce yıldır kardeşçe yaşadık, kardeşçe de yaşamak istiyoruz.  Kimse şekerimizin tadını bozmasın, bayramlarımızı acı etmesin.