İkinci Dünya Harbinden sonraki oluşan dünya düzeninde Jozef Stalin'in liderliğinde S.S.C.B. (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) Avrupa ve Asya kıtalarının arasında sınırı oluşturan, Ural dağlarından, Japonya'ya kadar uzanan, kıta büyüklüğündeki sahaya yayılmıştı ve dünya neredeyse, ABD ve müttefikleri ile Sovyetler Birliği arasında ikiye bölünmüş gibiydi.

Biz Türkiye olarak Sovyetler Birliği’nin komşusuyuz, ama komünizmden uzak durmak istiyoruz. Fakat Sovyetler’in istekleri bitmiyor. Bütün Türkiye'de dinlenebilen, Rus radyo ajansı var. Radyo yayınlarında “Çorum'da saat kulesi dibinde bekleşen işsizler” olduğunu bile anlatıyor.

İşte o günlerde Stalin'in Kars ve Ardahan'ı istediği dedikodusu yayılıyor. Kars ve Ardahan Sovyetler Birliği’nin toprak nüfuz alanı içerinde devede kulağın tüyü bile değil, ama bu tamahkâr lider Gürcistan'ın Kars ve Ardahan'a yakın bir köyünde doğduğundan olsa gerek, buraları istiyor olmalı.

İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığını yürüttüğü o devirde Türkiye'nin destek arayışı içinde olmasından doğal bir şey olmayacağı ortadadır ve o günlerde, Amerika Birleşik Devletleri’nden de beklenen destek yoktur.

12 Temmuz 1947 tarihli yardım anlaşması ve IMF ile Dünya Bankası’na üye olma ile başlayan yakınlaşma, hemen her alanda ABD ile müttefikliğe dönüşmüş ama Türkiye hiçbir zaman müttefikliğin gerektirdiği dostane ilişkiyi bulamamıştır. ABD ile yakınlaşmayı başlatan Sayın İsmet İnönü'nün 1964 yılında Lyndon Johnson'un çirkin mektubu üzerine söylediği sanılan "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır" dedirten isyana benzer söylemine kadar gelmiştir.

İnönü'nün bu sözleri tarih vererek, mektuptan iki ay önce söylediğini yazanlar var. Demek ki durumun vahameti daha önce başlamıştır.

İnönü'nün basına da yansımış olan Time Dergisine verdiği beyanatı şöyledir: "Kıbrıs'taki bu haksız durum devam eder, müttefikler bizi yalnız bırakır, Nato yanımızda olmaz, anlayışsızlık hüküm sürer, Türk azınlık ezilir, bu böyle devam ederse günün birinde Batı'nın savunma sistemi yıkılır, yeni şartlarla yeni bir sistem ve dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini bulur."

Rahmetli İnönü, 54 yıl önce, adım adım geldiğimiz günümüzdeki durumu anlatıyor gibi geldi bana. Değişim olmadı değil S.S.C.B. dağıldı. Çin büyük güç kazanarak söz sahibi oldu ama yeni dünya kurulamadı. ABD'nin hakimiyeti korkunç borçlarına rağmen devam ediyor.

Bu duruma nasıl geldiğimize bakalım:

•1974'de Kıbrıs Barış Harekatı oluyor. Haşhaş krizi üstüne gelen bu duruma 05 Şubat 1975'te ABD tarafından Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararı alınıyor. Türkiye buna Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurarak, 1969'da imzalanan " Savunma İşbirliği Anlaşması"nı askıya alarak,İncirlik dahil tüm askeri tesislerin TSK'nın kontrol ve gözetimine alınması ile karşılık veriyor.Ambargo ve yaşanan kriz 1978'e kadar sürüyor.

•Ecevit'in "Gölge etme başka ihsan istemez." diye bağırdığı isyan denilebilecek olay var.

•PKK'nın kurulduğu günden beri incirlikteki ABD birliğinden silah desteği aldığı, güneydoğu dağlarımızın ağır silahlarla donatıldığı bilinmesine rağmen terör örgütü söylemimize katılıyorlardı, ama artık aksini söylüyorlar, PKK'ya yandaş tavırlarını gizlemiyorlar.

•1 Mart tezkeresinin yarattığı tramvadan sonra 4 Temmuz 2003 günü Amerikan askerleri Irak'ın Süleymaniye kentinde Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı subaylarımızın bulunduğu karargaha baskın düzenleyip başlarına çuval geçirerek sorgulanmak üzere Bağdat'a götürüyor, 60 saat boyunca rehin tutuyorlar.

Daha sonra üst üste çok kriz yaşandı.

Vize krizi vs.olurken gelinen noktada ben diyorum ki:"Bu tahta mıh tutmaz."

Çare nedir?

Yazının sonunu nasıl bağlayacağımı düşünürken Amerika'nın güney sınırımızın bitişiğinde Suriye ve Irak'ın kuzeyinde PYD ile birlikte 30 bin kişilik ordu kuracağını açıkladığını tv'lerden öğreniyoruz.

Bu duruma kızgınlığını sert dille açıklayan Cumhurbaşkanımızdan ve arkasından ilgili devlet adamlarımızdan soğukkanlılığı aşan demeçler peş peşe geliyor.

CHP'den "Dolduruşa gelmemek lazım." şeklindeki açıklama, yaşananlara uygun düşen bir açıklamadır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın her platformda dile getirdiği, benim de katıldığım "Dünya beşten büyüktür" sözü doğruluğu şüphe götürmeyen bir gerçek. Ama dünya büyüklüğüne uygun hareketliliğe henüz kavuşamamıştır. Ancak dünya Kudüs meselesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın mekik diplomasisi ve Türkiye'nin önderliğinde Dünya'nın beşten büyük olduğunu göstermiştir. Devamında fayda olduğunu düşünüyorum.

Daha önce İnönü'nün de Ecevit'in de söylemlerinden Amerika ile birlikteliğimizin hastalıklı olduğu bilinmesine rağmen ayrılık gerçekleşmemiş.

Bugün için de gerçekleşmesi olağan görülmemektedir. Ama olağan olacağı gün geç de olsa gelecektir.

Amerika'nın son günlerdeki tutumu,çıngar çıkarmaya yöneliktir. PKK'nın maksadı, Türkiye'den de toprak kopararak, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde kürt devletini kurmaktır. Bunun haritası da Amerika'da yıllar önce çizilmiştir. Bu fırsatı asla vermemek gerekiyor.

Kürt kökenli halkımızın Türkiye'den ayrılma durumuna son yıllarda soğuk bakmaya başladığı açıkça görülüyor. Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuş yaşananlardan kazanılan bu durum az şey değildir.

Ben de yazımı sonlandırırken "Dolduruşa gelmemek lazım." sözünü tekrarlıyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.