Siyasi manzaraya baktığımızda görünen:
Bugün fiili bir başkanlık sisteminin uygulandığı…
7 Haziran seçimlerinde, Anayasal bir statü kazandırmanın amaçlandığı bir Türkiye,
Çözüm sürecinde ve AKP-Cemaat kavgasındaki son söylemlerde ise:
-Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Başbakan Davutoğlu'nun ters düştüğü...
-Parti sözcüsü Bülent Arınç'la, Erdoğan'ın ters düştüğü...
-Ankara Belediye Başkam Melih Gökçek'in Arınç'ı, Arınç'ın Gökçek'i paralel olmakla suçladığı ve de karşılıklı savaş ilan edildiği...
-Ve bu gerginlikte söylenenlerin, “Paralel yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır” gibi yenilir-yutulur cinsten olmadığı bir Türkiye.
Ve de:
Tam 13 yıldır sokak jargonu ile kavga eden bir iktidar ve muhalefet...
Yıllardır Salı konuşmalarıyla bu toplumu geren bir iktidar ve muhalefet...
Yani siyasetin çivisinin çıktığı, güvenirliğin kalmadığı... Sanki toplumda yaratılmış kamplaşmanın, siyaseti ayakta tutar olduğu bir Türkiye.
İşte yeni bir seçime giderken siyasal manzara budur.
* * *
Muhalefete, özellikle de iktidar alternatifi CHP'ye baktığımızda, halen iktidar olmak istemeyen bir dil kullanılmakta; daha da önemlisi, bir kimlik bunalımı yaratılır olmaktadır.
Öyle ki, Sayın Kılıçdaroğlu Kemal Derviş ve Ekmeleddin İnsanoğlu’na milletvekilliği teklif etmiştir, ama ikisi de reddetmiştir.
Yani Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan hata tekrar edilmiştir.
Sayın İhsanoğlu kendi çizgisinde saygın bir isimdir. Ama bu ülkenin kuruluş dönemi ve kurucu iradesi için söylediği sözler, o gün de bugün de CHP ve Genel Başkanı’nı rahatsız etmiş olmalıydı ve de olmalıdır.
“Adnan Menderes ve arkadaşları olmasaydı, Türkiye hiçbir zaman mutlakıyetten, diktatöryadan ve totaliter rejimlerden kurtulamazdı” diyerek 1950 öncesini, yani CHP dönemini ağır bir dille suçlamıştır.
CHP'nin ve MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla, 20 Temmuz 2014 günü Menderes'in mezarı başında söylediği sözler işte budur.
Kemal Derviş ise emperyal küresel sermayenin Türk kimlikli bir temsilcisidir.
Aslında bu tekliflerle; kurucu ana damarlarından uzaklaşarak, küresel güçlere ve cemaate sıcak bir mesaj verilmek istenmiştir.
* * *
Ama bu ülkede bir gerçeği de görmek gerekir artık. Muhalefet partileri, yapılan seçimlerde halkın yeterli desteğini alamamıştır.
Daha da vahim olanı, Türkiye'nin en hassas bölgesinde yok oluşun yaşanışıdır.
2011 Genel Seçimi, 30 Mart Yerel Seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonuçları göstermiştir ki; belli bölgelere sıkışılır, Türkiye partisi olma özelliği yitirilir olmuştur.
CHP, Akdeniz ve Ege sahillerine ve de Trakya'ya; MHP, daha çok Orta Anadolu'ya sıkışır olmuştur.
İşte bu durumdur ki, iktidarı güçlü gösteren bir görüntü vermiştir.
* * *
Ve bugün, 7 Haziran seçimine giderken:
-CHP'nin neden doğuda, neden Karadeniz'de, neden Orta Anadolu'da, neden muhafazakâr kentlerde kaybeder oluşu herhalde sorgulanmıştır.
-Neden kent varoşlarında yok oluşu; neden sadece laik kesimden, Alevi kesimden destek almışı...
-Ve emekten yana olup da neden emekçi kesimden yeterli destek alınamayışı herhalde sorgulanmış olmalıdır.
Ve 2011 seçim sonucuna göre:
-CHP'nin, 81 ilin 36'sında milletvekili olmayışı...
-MHP'nin, 81 ilin 47'sinde milletvekili olmayışı...
-Bu iki muhalefet partisinin de özellikle neden doğu illerinde yok oluşu...
-Neden sosyal demokrat söylemlerin, milliyetçi söylemlerin bu bölgelerde karşılık bulamayışı sorgulanmış olmalıdır.
Ve de bugün muhalefet partileri için:
Türkiye'nin doğusunun, İslami ve etnik kimlikli iki partiye mahkûm edilişinde...
Özellikle de farklı kimliklerin birbirinden uzaklaşır oluşunda...
Ve giderek Türkiye partisi olma özelliğinin yitirilir oluşunda, siyasal bakışın ve de söylemlerin bir sorgulanması yapılmış olmalıdır.
* * *
Yani Türkiye'nin yeni siyasal rotasını belirleyecek olan 7 Haziran seçimine giderken, böyle bir sorgulama yapılmış; ülkenin kaderini etkileyecek bir güç olmak hedeflenmiş olmalıdır.
Herhalde bunun için siyasal ilkelerini ve de örgütsel gücünü bırakıp:
İktidar partisinin içindeki tartışmaya umut bağlanır...
İktidar-cemaat kavgasından medet beklenir olunmayacaktır.