Her ne
kadar, “Eskiye rağbet olsa, bitpazarına nur yağardı” dense de insanlarda eskiyi
özleyen bir arzu, bir istek var bence.
Yazıya, “nerde o eski bayramlar“ diye,
başlayabilirdim ama artık bu cümle çok demode oldu. Hele de bizim gibi yaşı
ilerlemiş, yaşı 70’i bulmuş olanlarda bu istek daha fazla.
Önce bizim yaşıtımız olan eski adamlar artık
kalmadı gibi bir şey. Hele bizim çocukluğumuzdaki o ihtiyarlar, o saygılı,
duygulu, merhametli insanları şimdi ara da bul.
30 Ramazan boyunca sofrasından eş dost, akraba,
daha da önemlisi FAKİR FUKARAYI eksik etmeyen o günün Ağalarını, camilerdeki
sadaka taşlarını, o taşlara gündüz para koyan zenginleri ve gece olanca günlük
ihtiyacı kadar alan fakir fukarayı ara da bul.
7-8 yaşında okula
giden erkek çocuklarının bile, “erkeğin uğru kesilmez” diyerek, geçmesini
bekleyen, 60-70 yaşındaki nineleri, ebeleri. Birbirlerine büyük ve yorucu
işlerde yardım eden komşuları, (ekmek etme, çamaşır yıkama gibi) İslam’ın
emrini yerine getirmek için hacca yürüyerek veya develerle aylarca süren hac
yolculuğuyla giden ve hacı olan dedeleri, bu sıkıntılara katlanacak imana sahip
adam gibi adamları ara da bul.
Kadın erkek eşitliği
deyip, abartıla abartıla anlatılan eşitlik… Eşitlik, diye diye evlerde huzur
kalmadı. 1 ay bile dolmadan yıkılan yuvalar çıktı ortaya.
Eşitlik nedir ki? Terbiyeli, erkek gibi erkek
hanımını başının tacı eder. Kadın gibi kadın ise saygıda sevgide kocasına kusur
mu eder?
O eski kadınlar eşlerini kendisinden
yüksek görür, eşler birbirinin sevgilisi, erkek kadına, “çocuklarımın anası”,
kadın ise beyine “çocuklarımın babası” der, başka bir şey demezdi.
İslam büyüklerinin hayatını okursanız bunu en
güzel yaşayan halifeler, Hazreti Ebu Bekirler, Hazreti Ömerler, Hazreti Osmanlar
ve Hazreti Alilerdir. Tabiki Peygamberimiz (s.a.v) hayatıyla ve yaşantısıyla
hepsinin önündedir. Bu durum onlara Allah’ın Resulü tarafından gösterilen
terbiye ve incelikten geliyordu. Ya hanımlar? Hazreti Ayşeler, Hazreti
Haticeler, Hazreti Fatmalar ve daha niceleri.
Günümüz insanı
teknoloji ile her işinde bir hız, bir sürat kazandı. Hep bir şeyleri yakalamaya
çalışıyor, hep koşuyor. Bunları yaparken daha çokta beyni yoruluyor. Bu yüzden
sinirler hep gergin, sürekli stres içinde, huzursuz, kavgacı, sevgisiz
insanlar topluluğu çıkıyor ortaya. Hastalıklar, asık suratlar ve gülmeyen
yüzler. Tatlı söz, güler yüz tepelerin ardında, ara da bul.
Uyuyamayan insanlar, sabah yorgun kalkan
gençler. Kalıp yerinde ama boş, yiğit olmayan gençler.
Geçen okuduğum bir
yazıda, “200 yıl önceki insan bu günkünden daha mutluydu” diye yazıyordu. Bence
de öyle. Gerçektende eski insanlar daha bir mutluydu. (Günümüz teknolojisi
beyni kirletiyor. (Telefon, Tv, bilgisiyar vb.) Psikologlarda onu temizlemeye
çalışıyor.)
İnanmak en büyük
mutluluk ama artık inançlarımız bile sulandırıldı.
İnsanlar gelişen teknolojilerle birlikte,
akıl da akıl diyor, “ben” diyor. İnsanoğlunun çoğu bu düşüncede. “Ben” diyor.
Hâlbuki ben yok, biz varız. Ben bilmiyorum, sen biliyorsun, ben yemeyeyim, sen
ye, demeyi unuttuk. Mutlulukta böylece unutuldu. İnsanlar mutlu olduğunu
sanıyor. Margarin yağının kendini yağ, şekerin kendini bal ve konuşan herkesin
kendini bülbül sandığı gibi.
Okuduğum o yazıda
diyordu ki “Avrupa’da sosyal hizmet o kadar kuvvetlendi ki merhameti ortadan
kaldırdı.” Oysa mutluluğun doktoru sevgi ve merhamettir. Merhamet en yüce
duygu, onun karşılık alış verişi ise en büyük mutluluk olan saadettir.
Mutlu olun, mutlu
kalın. Kalın sağlıcakla.
Hoşuma Giden Sözler:
Tarlada izi olmayanın harmanda sözü olmaz.
Saygı ve sevgiler
İSMET
ÇENESİZ
TEL: 0.364. 213 38
03
Web: www.ismetcenesiz.com
e-mail: [email protected]