Unutulmadı, unutulamadı…

Ve bugün onları bir kez daha anmak, bir kez daha yazmak gerekti…

Çünkü onlardaki milli heyecan bugün aranır oldu.

O kuşak için, “Ata’nın çocukları: 68 kuşağı” demiş hemşerimiz Soner Yalçın.

Evet, onlar ancak böyle adlandırılabilirdi. Ama ihanet edildi o kuşağa…

Bir Hıdrellez gecesi kurulmuştu idam sehpaları.

Tüm halklar için kutsanmış bir günün gecesinde…

Hem de doğanın yeniden canlanıp hayat bulduğuna inanılan bir günün gecesinde…

Aslında idam edilen, darağacına çekilen yalnız üç kişi değildi.

Çünkü o gün bir kuşak imha edilmek istenmişti. O gün bir kuşak boğulmak, bir kuşak yok edilmek istenmişti.

***

Çünkü o kuşak:

Emperyal işgalle savaşarak kurulan Cumhuriyetin, sömürgeleşmesine itiraz etmişti.

Anadolu topraklarının ABD üsleriyle doldurulmasına itiraz etmişti.

Küçük Amerika olacağız sevdasıyla Türkiye’nin, ABD’nin bölgedeki bir karakolu yapılmasına itiraz etmişti.

Onların itirazlarında, bugün bölgemizi kana bulayan ABD emperyalizmin kanlı politikaları vardı.

Onların itirazlarında, ABD emperyalizminin kanlı tarihinde (Meksika’da, Küba’da, Nikaragua’da, Guatemala’da, Endonezya’da, Laos’ta, Kamboçya’da, Şili’de, İran’da, Arjantin’de…) yaptıkları ve yaptırdıkları katliamlarla 100 binlerce insanın öldürülmesine bir “duruş” vardı.

Ve de onların itirazlarında, 4 milyon Koreliyi, bir milyondan fazla Vietnamlıyı öldüren Amerikan politikalarına bir “duruş” vardı.

İşte bu nedenlerle ABD emperyalizminin, Türkiye’ye yerleşmesine ve de bu nedenle yerleştirilmesine itiraz etmişlerdi.

***

Ve onlar:

Emperyalizmin ne olduğunu bilmeyenlere, bilip de unutanlara hatırlatmak istemişlerdi.

ABD’nin ekonomik ve askeri yardım adı altında Türkiye’ye yerleşmesine karşı milli damarları uyarmak, uyandırmak istemişlerdi.

İşte bu nedenle Samsun’dan Ankara’ya, “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaptılar.

İşte bu nedenle yolumuz “Mustafa Kemal’in yolu” dediler.

Çünkü o kuşak, bugün Ortadoğu’yu ve genelde tüm bölgeyi kana bulayan ABD politikalarını, o günlerde görebilen bir kuşaktı.

Bu nedenle kurucu değerleri ayağa kaldırmak istemişti o kuşak.

***

İşte 6 Mayıs gecesi, böyle bir kuşak imha edilmek istendi.

Üç genç bunun için idam edildi. Deni Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan…

Ve 1972 yılının 6 Mayıs sabahında Ankara'nın Karşıyaka Mezarlığı’nda, gözü yaşlı üç baba vardı.

Sabaha karşı Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilen üç gencin babalarıydı bunlar.

Buruk yürek ve titrek elleriyle kefenleri araladılar son bir kez.

Sırayla öptüler oğullarını.

Sırayla dolaşıp yanaklarından öptükleri gençlerden biri 23, ikisi 25 yaşında idi.

Üç baba, üç ölü üzerinde ayırım yapmadılar...

Üç baba, üç ölü üzerinde bu senin, bu benim demediler...

Baba yüreğinin sevecenliğini üçüne de eşit dağıttılar…

Ve aynı duygularla kucakladılar, üç ölü bedeni...

Ve 1972 yılının 6 Mayıs'ının sabahında...

Aynı duygularla indirdiler mezara, üç ölü bedeni...

***

Vicdanlarda asla kabul görmedi bu idamlar.

Bugünkü siyasetlerin öncesi vermişti bu kararları. Kimi meclise girip “evet” demişti, kimi meclise girmeyerek “evet” demişti.

Meclis aritmetiği 450 idi. Yalnız 48 milletvekili “hayır” demişti.

Ve de o gün mecliste, “3’e 3” diyen intikamcı bir tablo oluşmuştu.

Oysaki bugün o kararların yanlış olduğu söylenir oldu, vicdanlardaki rahatsızlık dillendirilir oldu.

Çünkü ne Menderes ve iki arkadaşının idamı ne de Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı, bu toplumun vicdanında asla kabul görmedi.

Vicdanlarda asla kabul edilmedi bu idamlar.

Ve de bu toplumun hafızasından hiç mi hiç silinmedi bu idamlar.

İşte bu nedenle bugünkü siyasetler, geçmişiyle bir yüzleşebilmeli ve de bir vicdan muhasebesi yapabilmelidir.