Şu atasözünü çok severim ve çok sık kullanırım.
BU DÜNYA BİZE ATALARIMIZIN MİRASI DEĞİL, TORUNLARIMIZIN EMANETİDİR. O HALDE EMANETE İHANET ETMEYELİM.
Yedi milyar insan bir gezegene salkım saçak tutunmuş duruyoruz.
Dünyadan başka kalacak bir yerimiz yok.
Trabzon’da kahveye yüzü gözü kan içinde gelen Temel’e Cemal sorar. “Ula Temel ne oldi, ağzın burnun kan içinde? “Ula Camal sorma, ormanda ağaçları keserken bir takım adamlar gelerek,” doğanın yengesini bozmuşsun” diyerek beni dövdüler. Ne doğanı tanırım, ne de yengesini!” demiş.
1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında 5 Haziran günü “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edilmiş.
Kentlerdeki nüfus yoğunluğu ve sanayileşme, çevre sorunlarının artmasına sebep oluyor. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etkenlerdendir.
Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız.
Çevrenin temel unsurlarından olan doğa, kendine has fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklere sahiptir. Bu özelliler dikkate alındığında çevre kirliliği şu bölümlere ayrılır:
1. Fiziksel Kirlenme
Çevreyi meydana getiren toprak, su ve havanın fiziksel özelliklerinin tamamının veya bir kısmının insan, hayvan ve bitki sağlığını tehdit edecek, olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulması ve değişmesi olayıdır.
2. Kimyasal Kirlenme
Doğal çevreyi oluşturan toprak, su ve havanın kimyasal özelliklerinin canlıların hayati faaliyetlerini ve aktivitelerini olumsuz yönde etkileyecek biçimde bozulmasıdır.
3. Biyolojik Kirlenme
Doğal ortamı oluşturan toprak, hava ve suyun çeşitli mikroorganizmalarla kirlenmesi ve dolayısıyla mikrobiyolojik yapının bozulması mikrobiyal kirlenmeyi, aynı ortamların mikroorganizmalarla kirlenmesi ise biyolojik kirlenmeyi tanımlar. Örneğin, tarım alanlarının kanalizasyon suyu ile sulanması veya kanalizasyon sularının akarsu, göl ve denizlere boşaltılması ile kanalizasyon sularında bulunan hastalık yapıcı mikroorganizmalar toprağa, suya ve atmosfere geçerek bu ortamların mikrobiyolojik kirlenmesine yol açar.
Tabiat akciğerimizdir. Tabiatı koruyamazsak sağlıklı yaşayamayız. İnsanoğlunun tabiata saldığı kirli hava ve zehirli gazları (karbon dioksit v.s) tabiatın yeşili emerek oksijen üretiyor. Bir futbol sahasındaki çimlerin yılda 60 ton oksijen ürettiği söyleniyor.
İstanbul Esenler’de hikmet sahibi bir kardeşim olan Selim Atılgan “Tabiat Allah’ın anatomisidir.” der. Doğa bekçiyle değil sevgiyle korunur dostlar.
Evde ve okullarda çocuklarımıza çevre bilinci aşılayalım.
Yağmurla uyandım, baktım tabiat ağlıyor,
Toprak açmış bağrını yağ yağ diye yalvarıyor,
Suyla toprak ölümsüz ikili gibi seviştikçe,
Toprak aşeriyor, tabiat yeniden canlanıyor…(Mehmet Özata)