Kimi devrim demişti kimi darbe; kimi ihtilal demişti kimi müdahale...

Çünkü bu ülkede, yazarların-çizerlerin paylaşıldığı gibi askeri müdahaleler de paylaşılmıştı.

Ve de ozanların-şairlerin paylaşıldığı gibi darbeler de paylaşılmıştı.

Darbe solu ezdiyse sağa göre devrim, sağı ezdiyse sola göre devrim idi.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan böyle paylaşılmıştı.

Bu paylaşım da sağcı-solcu, ilerici-gerici, laik-muhafazakâr, Alevi-Sünni, yazar-çizer, yani herkes rol almıştı.

İşte bu nedenlerle, darbe ya da müdahalelerin sağlıklı bir analizi yapılmamış, arkasındaki yerli ya da yabancı irade görülmemişti.

Oysaki paylaşılan bir kanaat vardır ki, özellikle soğuk savaş döneminde "Bu ülkede Amerika'dan izin almadan, NATO'nun kontrolü olmadan darbe yapılamaz" denilmişti.

***

O halde, 27 Mayıs ne idi?

-Dediler ki, İsmet Paşa seçimle kazanamadığı iktidarı darbeyle kazanmak istedi.

-Dediler ki, "Türkiye'yi küçük Amerika yapacağız" diyen Menderes, Amerika'dan istediği yardımı alamayınca Rusya'ya yani o günkü Sovyetler Birliği'ne yöneldi.

-Dediler ki, 1932'den itibaren Türkçe okunan ezan, 1950'de Demokrat Parti (DP) ile Arapça okunmaya başlandı; ordu ve de özellikle genç subaylar bundan rahatsız oldu.

Elbette bu söylenenlerin az da olsa etkisi vardır, ama:

-Çok partili sisteme yeni alışan bir ülkede, DP iktidarının muhalefetin sesini bastırmaya çalışması...

-ABD ve NATO karşıtlığının yükselmesi ve bu muhalif seslerin topluma yansıması...

-Kuzeyde Sovyetler Birliği’nin ve Sosyalist Sistemin bir çekim gücü oluşturacağına duyulan ABD'nin endişesi...

-Özellikle de Batı Bloku içinde yer almış, ama Batı'nın toplumsal ve siyasal normlarından uzak olan devlet yapısının yeniden dizayn edilmesi...

-Bu olgularla birlikte burjuva demokratik özgürlüklerin kontrollü de olsa önünün açılması...

Ve de tüm bu olgular için otoriter bir yönetime ihtiyaç duyulması, 27 Mayıs'ın belirleyici nedenleri olmuştu.

Çünkü sivil siyasetin gelişemediği, radikal değişimler için yeterli cesaretin gösterilemediği bizim gibi ülkelerde, devleti yeniden dizayn etmek isteyen güçler, özellikle askeri yönetime başvurmuştur.

Bunun için gerekli ortam hazırlanmıştır. Toplumsal çatışmalar, yeterli gerekçeyi hazırlamakta bunun için kullanılmıştır.

***

Peki, ne olmuştu 27 Mayıs'ta?

Ordu yönetime el koymuş, 27 Mayıs 1960 Cuma sabahı Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in okuduğu bildiri ile duyurulmuştu.

Ardından anayasa lağvedilmiş, Demokrat Parti (DP) kapatılmış, Milli Birlik Komitesi'nin 42 sayılı kararı ile 275 general ve 7000 subay emekliye sevk edilmişti.

ABD Büyükelçisi Fletcher Warren'in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, generallerin % 90'ı, albayların % 55'i, yarbayların % 40'ı, binbaşıların da % 5'i emekliye sevk edilmişti.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın da bulunduğu, büyük çoğunluğu DP milletvekili olan 592 kişi Yassı Ada'da tutuklanmıştı.

Yargılama sonucu 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılmış, 123 kişi beraat etmiş ve 5 kişi hakkında açılan dava düşmüştü.

Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan 1961 yılının 16 Eylül günü, Başbakan Adnan Menderes 17 Eylül günü İmralı adasında idam edilmişti.

***

Aslında her müdahale toplumda sarılamayan büyük yaralar açmıştır.

Ve de telafisi mümkün olmayan, kin ve nefret dolu toplumsal bir yarılmanın nedeni olmuştur.

İşte bugün bile bu iki idam, bu toplumun hafızasından hiç mi hiç silinmemiştir.

Ve bu ülkede iki idam, bu toplumun vicdanında hiç mi hiç kabul görmemiştir.

Biri Adnan Menderes ve iki Bakan arkadaşının idamı, diğeri Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı...

Diyebiliriz ki, hiçbir idam bu toplumun vicdanını bu idamlar kadar yaralamamış ve de hiçbir idam bu toplumun içini bu kadar kanatmamıştır.

***

Peki, 27 Mayıs'ın getirisi ne olmuştur, götürüsü ne olmuştur?

O da yarınki yazımızın konusu olacaktır.