İstanbul Kültür Sarayı’nı kimler yaktı?

Türkiye’nin adım adım 12 Mart 1971 muhtıra / darbesine sürüklendiği günlerin öncesi İstanbul Taksim’deki İstanbul Kültür Sarayı 27 Kasım gecesi Arthur Miller’in “Cadı Avı” adlı oyunu sahnelenirken yakılmıştı. Garip tesadüf o gece ben de oyunu seyredenler arasındaydım. Yangından kurtulup meydana çıktığımızda itfaiye hâlâ görünürde yoktu. İnsanlar şaşkın kaçışıyorlardı. Tam binadan çıkmıştım ki ön cephedeki bütün camlar patladı. Gümüşsuyu Caddesi başında dolmuştan inen sinema ve tiyatro oyuncusu Münir Özkul’u gördüm. Ağlıyordu, kaldırıma oturup gözyaşları içinde “Yaktılar be yaktılar… Bir kez bile oynayamadım” demesini unutamam.

Yapımı 23 yıl süren İstanbul Kültür Sarayı, açılışından 585 gün sonra 45 dakika içinde yanmış bir harabeye dönmüş, döndürülmüştü.

Can kaybının yaşanmadığı yangının en üzücü taraflarından biri de Cüneyt Gökçer’in başrolde oynayacağı “IV. Murad” oyununun galası için, Topkapı Sarayı’ndan getirilerek İstanbul Kültür Sarayı’nda sergilenen Sultan IV. Murad’ın kafanı, kılıcı, entarisi, Kösem Sultan’a gönderdiği bir ferman, ünlü bir İtalyan Ressam tarafından yapılan tablosu ve hattatlarından Hafız Mehmet’in eseri olan kıymetli bir Kur’an-ı Kerim’in yanarak yok olmasıydı, Bağdat Seferi’nde giydiği zırhı da hasar görmüştü.

Oyunun üçüncü perdesine henüz başladığı sırada çıkan yangını ve o anları sahnede bulunan sanatçılardan Nihat Akcan, Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajda söyle anlatmıştır.

“Salonda birden gülüşmeler duydum. Sahne dekorcusu Ahmet Aslan sahneye fırlamış, bir şeyler söylüyordu. Replik almak için yukarı baktım. Sahnenin sağ köşesi yanıyordu.”

Kerim Afşar ise “Arkam sol kulise dönüktü. Sağ kulisten, sahneye aniden bir şeyler söylemeye çalışan garip bir adam girdi. Salondakiler gülüşmeye başladılar onu görünce. Sinirlerim son derece bozulmuştu. Her şeyi unutup üzerine doğru yürüdüm adamın. O sırada seyircilerden birinin korkunç çığlığını duydum. Bir kadın yangın var! diye bağırıyordu” sözleriyle anlatır yangını.

Yağmur söndürme musluklarının ve telefonlarının çalışmadığı binada çıkan yangının kaynağı konusunda, elektrik kontağı ile ihmal ihtimali üzerinde durulduysa da kesin olarak belirlenememiş ve 12 Mart Darbesi’nin ardından sabotaj iddiasıyla davalara konu olmuştur. Binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun, binanın tam hazır olmadığı, teknik alt yapısının tamamlanmadığı, sahnenin yönetimi için yeterli teknisyenin bulunmadığı ve “Bir iş çıkaracaklar! Yolundaki uyarıları yetkililerce dikkate alınmadan açılışı yapılan Kültür Sarayı, yine kendisi tarafından, iç dekorasyonu değiştirilmiş bir şekilde 8 yılda onarılmış ve ikinci açılışı bu defa “Atatürk Kültür Merkezi” adıyla 6 Ekim 1978’de yapılmıştır.

Balık hafızalı bir toplumuz vesselam. Yangın kısa sürede unutulur. Ancak 12 Mart 1971 darbesini yapan anlayış bu yangını unutmaz ve açılan düzmece davalarla yeniden gündeme getirilir. İstanbul Kültür Sarayı yangını, 06 Mart’ta Marmara yolcu gemisinin kaçırılması ve 28 Haziran’da Eminönü Araba Vapurunun batırılması gibi eylemlerden suçlanan solcular 1972 yargılanmaya başlanır.

Ziverbey Köşkünde ağır işkencelerden geçirilen emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan’ın da aralarında bulunduğu 84 sanıklı Bomba Davası, 1975 yılına dek sürer. Savcı sanıkların beraatını ister ve bütün sanıklar beraat eder. Üstelik açtıkları tazminat davalarını da kazanırlar. “Öyleyse sormaz mısınız, İstanbul Kültür Sarayı’nı kimler yaktı?” diye.

Bina sekiz yılda mimar Hayati Tabanlıoğlu tarafından onarılarak 06 Ekim 1978’de ikinci kez açılır.

İşte AKM onarım çalışmalarının sürdüğü günlerdeyiz. Gazetelerde bir haber. AKM inşaatında çalışan işçiler greve gittiler.

Nezih Başkan AKM inşaatında greve giden işçiler yararına bir etkinlik düzenlediklerini bu etkinliğe Halk Sahnesi Oyuncuları’nın Nazım Hikmet’in İstasyon (Yolcu) adlı oyunuyla katılacaklarını ancak CHP Gençlik Korosu’nun da tiyatro öncesi bir konser vereceğini söyledi. Hepimiz çok heyecanlanmıştık. Provalara dört elle asılmaya başladık. Etkinliğe grevdeki işçiler ve ailelerinin de gelecek olması bizi sevindirirken heyecanımızı da arttırmıştı.

Etkinlik Kocamustapaşa Çevre Tiyatrosu’nda…

Koromuzda Hüseyin diye bir gencimiz var. Çok güleç yüzlü… En hüzünlü veya en öfkeli parça da olsa sırıtıyor. Sürekli uyarmak zorunda kalıyorum ama faydası yok Hüseyin hep aynı.

Konserde alışılmışın dışında bir şey yapmak için düşünmeye başladım. Evet, bulmuştum. Konser bitiminde koromuz selâm için bir adım öne çıkacak ve ellerinde tuttukları kartonları açarak bir slogan yazacaktık.

Bu önerimi koroya söyledim. Pek hoşlarına gitti. Ama bir de tartışma başladı. Hangi sloganı seçecektik? Ben tartışmaları dinlemekle meşgulüm. İçin için de gülüyorum. Önerdikleri sloganları yazacak kadar koro mevcudumuz yok. Ancak arkadaşlar kendi fraksiyonlarının sloganlarını öneriyorlar.

Tartışmanın sebebini açmam gerek. Koro üyelerinin hepsi CHP Gençlik Kolları üyesi, ancak tek tek konuşunca her biri ayrı fraksiyon taraftarı. O dönemin Türkiye’sinde kimler yoktu ki? TKP’li, Dev-Genç’li, PDA’lı (Aydınlıkçı), TİKKO’lu ve Halkın Kurtuluşu diye bilinen THKO’lu…

Dün-gün sarkacında kadrajı günümüze kaydırırsak görürüz ki bugün CHP içinde olan ve az veya çok bir kesim var ki bunların PKK’ya bakış açılarının kökü hep o yıllara dayanmaktadır. 1970’li yılların gençleri bugünün ak saçlıları oldular. Hep söyleriz ya dünü bilmeden ne günü anlamak ne de geleceği tasarlamak mümkün değil ne yazık ki.

Konser sonrası yazılacak slogan için önerimi söyledim. “Yaşasın işçiler”. Ve sordum, “İtiraz eden var mı?” Yoktu. “Arkadaşlar” dedim, “Koro mevcudumuzu saydım sadece ‘Yaşasın İşçiler’ yazabiliyoruz.

“Yaşasın İşçiler” sloganı aynı boyda kartonlara şablon harf harf yazıldı. Konser günü yaklaşıyordu.

Etkinlik, Nuri arkadaşımızın (Zengin) babasının sahibi olduğu Çevre Tiyatrosu’nda yapılacak. Nuri’nin babası Hasan Zengin’in yaptığı kültür-sanat hizmetleri için bence bir kitap yazılabilir. Bu yazıya çalışırken Nuri ile konuştum, elinde kitap için yeterli doküman da olduğunu öğrendim. Gerisi bizim Nuri’nin gayretine kalıyor.

Meraklısı için ek: Devam edeceğiz elbette..