Ufukta sosyal demokrat bir iktidar var mı? Olabilir...

Çünkü:

-Toplum sağ iktidarlara yeteri kadar doydu diyebiliriz.

-Hatta bir ölçüde İslamcı bir iktidara da doydu diyebiliriz.

-Aslında toplum bir siyasal arayış içine de girdi diyebiliriz.

Bunu "adalet" yürüyüşünün toplumda çıkarttığı seste kısmen de olsa görebildik.

***

Peki, bu siyasal arayış Sosyal Demokrat bir iktidara doğru evrilebilir mi? Evrilebilir.

Ama asıl sorun, solun kitle bağlarının neden giderek eritilmiş ya da erimiş olmasıdır. Bunu gerçekçi bir bakışla sorgulamak gerekir.

Yani ezilen, sömürülen ve durduğu pozisyon nedeniyle solda durması gereken emekçi bir insan, neden gidip inanç ve benzeri din gibi faktörlerle tercihini sağda yapıyor? Sorgulanması gerekir.

Öncelikle belirtmeliyiz ki:

-Türkiye'de sol, anarşizmle ve terörizmle eşanlamlı anlaşılmıştır. Kitlelere böyle enjekte edilmiş, sol geldiğinde kaos olacak duygusu yerleştirilmiştir.

-Dininin, imanının elinden alınacağı duygusu şırınga edilmiştir.

-Ve de öyle ki Türkiye'de sağ-sol, dinsizlik ve dindarlık üzerine oturtulur olmuştur.

Herhalde Türkiye solunun önemli sorunlarından birisi bu anlayışı yıkmak olmalıdır.

***

Ancak asıl sorun yalnız bu değildir. Çünkü:

-Türkiye'de Sosyal Demokrasi, batıdaki gibi bir sınıf mücadelesinin içinde gelişmemiştir. Emek-sermaye kavgasından doğmamıştır. Sınıf mücadelesi geçmişi yoktur.

Türkiye siyasetinde ilk kez 1965 seçimlerinden önce İnönü'nün "ortanın solundayız" ifadesiyle duyulmuştur.

Ama devletçi refleksi yüksek, resmi ideolojiye sadık bir siyasi hareketin, siyasetteki yeri olarak ifade edilen "ortanın solu", ancak Ecevit'in sahiplenmesiyle ve ilk kez halkçı söylemlerin ön plana çıkarılıp devletçi görüşlerin ötelenmesiyle hayat bulur olmuştur.

"Ne ezen, ne ezilen, insanca hakça düzen", "Toprak işleyenin, su kullananın" gibi söylemler emekçi halkın ve tüm toplumun ruhunu okşamıştır.

Sonuçta bunun siyasi karşılığı da alınmış, 1977 seçimlerinde halk % 42 gibi bir oyla sosyal demokrasiye güven vermiştir.

***

Ne yazık ki, 12 Eylül Askeri darbesi ile Türkiye'nin siyasal rotasına yeni bir yol çizildi.

Sağ ve sol siyaset, kendilerini de yok edecek bu darbeye direnemedi. Ne sağ partiler ne de sosyal demokratlar halkın verdiği temsil gücünü kullanamadı.

Süreç içinde resmi ideolojinin sarsılması, "Kürt Siyasal Hareketi"nin yükselmesi ve de özellikle 12 Eylül'den sonra emperyal küresel sermayenin yeni politikaları karşısında yeni bir duruş alınamadı. Yani sağ partilerin de sol partilerin de kimyası bozulur oldu diyebiliriz.

Buna ek olarak, özellikle kırdan kente göçle toplumsal ve siyasal bir alt-üst yaşanır, toplumsal doku değişir oldu.

Ve kırdan kente taşınan geleneksel kültürün kentlerdeki cemaat kültürüyle buluşması ve birleşmesi, siyasete de yansıyacak büyük bir toplumsal havuz oluşturdu.

Ve maalesef bu alt-üst oluşla toplumsal dokunun değişir oluşu, merkezin sağındaki liberal partiler ve merkezin solundaki sosyal demokratlar tarafından okunamadı.

***

Sonuçta yükselen Siyasal İslam, Kürt siyasal hareketi ve Neo Liberalizm resmi ideolojiyi sarstı.

Bu oluşum resmi ideolojiye daha sadık olan sosyal demokratları daha da sarsar oldu.

Ve de öyle ki bütün çözüm projeleri, demokrat olmamakla suçlanan sağ ve İslamcı siyasetlerden beklenir olundu.

Herhalde "adalet" yürüyüşü ile ilk kez yeni bir toplumsal uyanış yaşandı. İlk kez toplumun büyük bir kesimi kucaklanır, ilk kez iktidarın kimyası bozulur oldu.

Ve eğer rehavet uykusuna yatılmaz, oluşan bu enerji söndürülmez ise herhalde bu uyanış, 2019 seçimlerinde sosyal demokrasinin önünü açacak siyasal bir güce dönüşebilecektir diyebiliriz.