Acısıyla tatlısıyla bir yılı geride bıraktık. Yeni bir yıla merhaba dedik. Geride bıraktığımız yılın son günlerinde bu köşede yazdığım yazıda iyimserlik, kötümserlik ve gerçekçilik kavramları bağlamında ülkemizdeki bazı sorunları ele almıştım.

Yeni yıldaki bu ilk yazımda şöyle iyimserlik dolu bir konu işleyebilir miyim diye düşündüm. Olmadı. Zira yeni yılın bu ilk günlerinde ülkemde öyle olaylar cereyan ediyor ki, bunları görmezden gelmek mümkün değil. Geçen yazımda da belirtmeye çalışmıştım. Efendim işte Türkiye dünyanın 16’ıncı büyük ekonomisi olmuştu. Aralık ayı enflasyonu neredeyse sıfıra yakın çıkmıştı. Ülkemiz bir baştan öbür başa duble yollarla donatılmıştı. Fert başına düşen gelir artmıştı. Türkiye büyüyordu. Öyleyse karamsarlığa yer yoktu.

Önce şunu belirtmeliyim. Bu ülkede her kim bir taş üstüne taş koymuşsa ona saygı duymalıyız. Mutlu olmalıyız. Ülkesinin zenginleşmesinden, her şeyin yolunda gitmesinden kim rahatsız olur? Tersine mutluluk duyarız. Ancak ortada bir gerçek var. Tüm bunlar güzel de başta ülkenin birlik beraberliği tehlikede. Açılım adı altında yürütülen politikalar, ileri demokrasi tesis ediyoruz mantığıyla yürütülen çalışmalar ülkemizi bir bölünme, ayrıştırma aşamasına getirdi. Yoksa çağdaş demokrasilerde var olan haklara, hürriyetlere neden karşı koyalım. Milletimizin birlikte yaşama iradesi ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bugün gelinen noktada Türk milletini teşkil eden unsurların birlikteliği hakkında tereddütler oluşmaya başladı. Hemen akıllara Yugoslavya örneği geliyor. Türkiye’nin giderek Yugoslavya gibi bölünüp parçalanmayacağını kim taahhüt edebilir?

İnsanlarımızın yargıya olan güveni sarsıldı. Önemli tehlikelerden birisi bu. İnsanları domuz bağlarıyla öldürüp, ölüm evlerine gömenler bir çırpıda salıverilirken, hala suçunu sorduğu halde, suçun şudur denilemeyen değerli bir bilim insanı, hala tutuklu olarak bulunuyor. Ekmeğini kalemiyle kazanan çok değerli gazeteciler, ordumuzun saygın generalleri ve daha birçok insan cezaevlerinde çile çekiyor. Allah aşkına bu insanların suçu neyse söyleyin. Mahkum edin biz de bilelim. Öyle ya, burası hukuk devletiyse suçu olan cezasını çeksin. Bunu yaparken Silahlı kuvvetlerimizin maneviyatını zedelemiyelim. Tümüyle ordumuzu zan altında bırakmayalım.

2011 yılı başlarında en büyük sorunumuz hukuksuzluk.