15 Temmuz ne idi?

-Küresel bir proje olan emperyal gücün hizmetindeki bir cemaatin, “görünüşte” iktidara el koymaya kalkışması idi.

-İnancını ABD'nin hizmetine sunmuş ve devletin sinir uçlarına yerleşmiş, ordu, yargı, eğitim başta olmak üzere devletin tüm birimlerine yerleşmiş ve de yerleştirilmiş bir cemaatin, “görünüşte” bir iktidar kavgası idi.

Özellikle “görünüşte” diyorum; çünkü İslamcı bir iktidara karşı İslamcı bir cemaatin darbe yapmaya kalkışmasının arkasındaki irade, ne iktidar ne de muhalefet tarafından sorgulanmaz ve sorgulanamaz oldu.

-Ve 15 Temmuz 2016, büyük bir direnişle Türkiye’nin en uzun 48 saatinde, 250 şehit ve 2200 yaralıyla bu kalkışmaya dur denilmesi idi.

* * *

15 Temmuz’un birinci yıldönümü “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” olarak yurt genelinde törenlerle anıldı.

-Anma programları 11 Temmuz’da başladı, 15 Temmuz’da sonlandı.

-TV programlarında, resim sergilerinde, sempozyumlarda ve bütün siyasi söylemlerde bu kalkışmanın ve ödenen bedelin siyasal ve sosyal haritası çıkarılmaya çalışıldı.

-15 Temmuz 2017 Cumartesi günü “demokrasi nöbeti” ile sonlandırıldı. Hatta 16 Temmuz sabahına kadar da devam etti.

* * *

Bu anma programları, gerçekten “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” olarak birlikte anılabilmeliydi. Ama olmadı, olamadı...

Çünkü:

-15 yıllık tek başına olan bir iktidar, barışık bir ortam yaratamadı.

-Aynı şeylere sevinen, aynı şeylere üzülen bir toplum olunamadı.

-Başkanlık sistemiyle ilgili anayasal değişimi hem referanduma sunup, hem de “Hayır” diyenleri terörist olarak, PKK’lı olarak, FETÖ’cü olarak ilan edip ülkede yeni ve büyük bir yarılmanın tohumunu ekmiş bir siyasetin “anma törenlerindeki” samimiyeti tartışılır oldu.

-Daha da önemlisi, söylemlerden anlaşıldığına göre 15 Temmuz için muhalefetin, özellikle CHP’nin kuşkuları giderilemedi.

-Bu olgu yani birlikte bir bakışın oluşamaması, cemaatin devlet mekanizmasından temizlenmesini de zorlaştırmaktadır diyebiliriz.

* * *

Ancak darbeli dönemlerin toplumda bıraktığı derin izleri de unutmamak gerekir.

-Törenlerde yapılan abartılı konuşmalar ve sunumların, 15 Temmuz mahkumlarının aile ve çocukları üzerinde tedavisi çok zor bir travma yaratabileceği...

-Ve toplumda yeni bir kin ve nefretin tohumunu eker olacağı unutulmamalıdır.

Nitekim 27 Mayıs, bunun çok somut bir örneği olmuştur.

27 Mayıs 1960 İhtilali, 1963'ten 1982'ye kadar “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlanmıştı. Ama toplumun önemli bir kesiminde kabul görmemiş ve yıllarca bu kesimin vicdanını yaralayan bir olgu olarak kalmıştı.

-Menderes ve iki bakanın idamlarıyla bu yaralamanın derecesi daha da artmış ve bugüne kadar unutulmaz bir acıyı hafızalara kazımıştı.

Kaldı ki 27 Mayıs, çağdaş bir 61 anayasası yaratmış; 61 anayasası ile de devlet yeniden dizayn edilmiş, demokratik özgürlüklerin önü büyük ölçüde açılmıştı.

12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamının vicdanlardaki sızısı ise bugün bile unutulmamıştır. Ve de öyle ki, o gün idama el kaldıranların bile bugün vicdanlarını rahatsız eder olmuştur.

Yani dememiz odur ki, 15 Temmuz anma programlarında kullanılacak dil, telafisi ve tedavisi zor olacak yeni yaralar açar olmamalıdır.

* * *

Yine de özellikle bilinmeli ve de gözden kaçırılmamalı ki:

Elbette Türkiye, 15 Temmuz'da büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştü.

Ve büyük bir direnişle karşılaşan 15 Temmuz kalkışmasının başarılı olma şansı da yoktu. Ama eğer başarılı olsa idi ne olabilirdi diye de bir sormak gerekir.

Elbette ve de elbette bir “iç düşman” yaratılacaktı. Ki, bu “iç düşman” büyük bir olasılıkla bir inanç grubu (!) olacaktı.

İşte bu, özellikle üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.

Ve de işte bunun için diyoruz, bu ülkede “demokrasi nöbeti” ve “adalet nöbeti” birlikte tutulabilmiş olunsa...