15 Temmuz darbe kalkışmasının üzerinden 15 ay geçti. Bu süre içinde basındaki bilgilere göre:

-FETÖ soruşturması ve operasyonlarında 50 binden fazla kişi tutuklandı.

-Darbeciler hakkında 100'lerce dava açıldı.

-3 bine yakın asker tutuklu olarak yargılanmakta.

Elbette yargılama sonuçları nasıl olur, şimdilik bilinemiyor.

-Ordunun, yargının, istihbaratın ve tüm devlet kurumlarının içine sızmış, devletin sinir uçlarına yerleşmiş ve inancını ABD hizmetine sunmuş bir cemaatin darbe kalkışmasının arkasındaki gerçek nedir? Henüz tam olarak bilinememektedir.

-Devleti ele geçirmek midir? Devleti zaafa uğratmak mıdır, ya da arkasındaki bölgesel bir projeye hizmet mi etmektir?

Elbette yargılama sonuçları özellikle bunları aydınlatır olmalıdır.

***

Ancak bu süre içinde, nedendir bilemiyoruz ama ülke genelinde bir 15 Temmuz isim furyası başlatılır oldu.

-15 Temmuz Çeşmesi...

-15 Temmuz Müzesi...

-15 Temmuz Köprüsü...

-15 Temmuz Meydanı...

-15 Temmuz Otogarı...

-15 Temmuz İlkokulu...

-15 Temmuz Ortaokulu...

-15 Temmuz Lisesi...

-15 Temmuz Fen Lisesi...

-15 Temmuz Anadolu Lisesi...

-15 Temmuz Anadolu Öğretmen Lisesi...

-15 Temmuz Meslek Lisesi...

Ve yakında:

-15 Temmuz Sokağı...

-15 Temmuz Caddesi...

-15 Temmuz Mahallesi...

Herhalde 15 Temmuz'u sulandırmak için bundan daha güzel ve daha etkin bir yöntem

bulunamazdı diyebiliriz.

***

Ve bu nedenle 17 Temmuz 2017 günlü yazımda da özellikle değindiğim gibi, bu konudaki hassasiyeti bir kez daha gündeme sunmak istedim.

Çünkü darbeli dönemlerin bu toplum üzerinde bıraktığı derin izleri unutmamak gerekir.

-Törenlerde yapılan abartılı konuşmaların ve sunumların, 15 Temmuz mahkumlarının aile ve çocukları üzerinde tedavisi çok zor bir travma yaratacağı...

-Ve toplumda yeni bir kin ve nefretin tohumunu eker olacağı unutulmamalıdır.

Nitekim 27 Mayıs, bunun çok somut bir örneği olmuştur.

Ki, 27 Mayıs çağdaş bir anayasa yaratmıştı. 61 Anayasası ile devlet yeniden dizayn edilmiş, demokratik özgürlüklerin önü büyük ölçüde açılmıştı.

Ama 27 Mayıs 1960 İhtilali, 1963'ten 1982'ye kadar "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kutlanmıştı. İşte bu kutlamalar, toplumun önemli bir kesiminde kabul görmemiş ve yıllarca bu kesimin vicdanını yaralayan bir olgu olarak kalmıştı.

-Menderes ve iki bakanın idamlarıyla da bu yaralamanın derecesi daha da artmış ve bugüne kadar unutulmaz bir acıyı hafızalara kazımıştı.

Benzeri bir durum; 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamının vicdanlardaki sızısının unutulamaz oluşudur. Ve de öyle ki, o gün idama el kaldıranların bile bugün vicdanlarını sarsar oluşudur.

Yani dememiz odur ki, 15 Temmuz'la hesaplaşırken kullanılacak dil ve uygulamalar:

-Telafisi ve tedavisi zor yeni yaralar açar olmamalıdır.

-Ve 15 Temmuz kalkışmasını ve de 15 Temmuz sorgulama ve yargılamalarını sulandırmamalıdır.