28 Ekim günü ölümünden 13 yıl, linç girişiminden 14 yıl 8 ay sonra Ahmet Kaya’ya "2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" verildi.

Büyük ölçüde olumlu karşılandı. Ama karşılamayanlar da oldu.

Ahmet Kaya 28 Ekim 1957'de Malatya'da doğdu, 16 Kasım 2000'de Paris'te öldü. Anne tarafından Türk, baba tarafından Kürt'tür. Ki Türkiye'de bu tip aile çoktur.

Şarkıcı ve bestecidir. Müzikteki tarzı pop, Türk halk müziği ve arabesk türlerine uymadığı için "özgün müzik" olarak adlandırılır. Arabesk ya da protest olarak da tanımlanmıştır.

Kendi sözlerinden daha çok Attila İlhan, Can Yücel, Nevzat Çelik, Hasan Hüseyin, Enver Gökçe, Ahmet Arif gibi şairlerin ve Yusuf Hayaloğlu'nun şiirlerini bestelemiş ve okumuştur.

Ahmet Kaya, 12 Eylül darbesinin susturduğu ve de sindirdiği bir toplumun adeta konuşan dili olmuş,  80'li  ve 90'lı  yıllara protest bir damga vurmuştu.

Çünkü toplumun her eğilimi onu dinliyordu. Ona saldıranlar da, ülkesini terk etmek zorunda bırakanlar da, kahrından ölümüne sebep olanlar da dinliyordu.

Herkes onun okuduklarında kendinden bir şeyler buluyordu. Sanki sindirilmiş ve susturulmuş bir toplumun duyguları, onun sesinden dile geliyordu.

Ne yazık ki, günlerce süren sözlü ve yazılı linç girişimi sonucu, 16 Haziran 1999'da ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

***

10 Şubat 1999 günü Magazin Gazeteciler Derneği'nin düzenlediği ödül töreninde, "yılın en iyi sanatçısı ödülünü" almış ve bir de konuşma yapmıştı.

"Ben bu ödül için tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim" demişti.

Demişti ama işte bu söz ortalığı karıştırır oldu. Bir kısım davetli tarafından çok şiddetli bir tepki gösterildi. Küfürler edildi. Çatal, kaşık fırlatıldı. "Bu vatan bizim" denildi, "sünnetsiz pezevenk" denildi. 10.yıl marşı okundu ve neredeyse bir linç girişimi yaşandı.

Ertesi gün ve günlerde bu linç girişimi, basın aracılığı ile devam etti. Daha da ağır bir dil kullanıldı.

Özellikle Hürriyet "Vay şerefsiz" manşetini attı.

Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Bekir Coşkun gibi birçok köşe yazarının köşelerinde vatan haini ilan edildi.

Ve Ahmet Kaya ülkesini terk etmek zorunda kaldı. 2000 yılında Paris'te öldü.

İşte bu insanlar bugün, Ahmet Kaya'ya karşı yaptıklarından pişmanlık duymakta, özür dilemekteler.

Örneğin:

Gecenin en saldırgan sanatçısı Serdar Ortaç: Jürisinde yer aldığı, Star TV'de yayınlanan Popstar 2013 yarışmasında "Bir gün umarım bu yarışmada bir Kürt yarışmacı da Kürtçe şarkıyla yansır" diyerek günah çıkarır oldu.

Ertuğrul Özkök "vay şerefsiz" manşeti için, "bugün olsa öyle manşet atmazdım" dedi. "İpod'umda onun şarkıları var" dedi. "Mezarına gittim. Yine gideceğim" diyerek günah çıkaranların başında oldu.

***

Peki, o gün ne kazanıldı ne kaybedildi? Hiç düşünüldü mü?

Uyanmış ya da uyandırılmış Kürt Kimliğinin "Kürt Milliyetçiliği"ne doğru tahrik edildiğinin...

Güya Türkiye'nin bütünlüğünün savunulduğu sanılan bu tür yaklaşımlarla, bölünmeye ne kadar hizmet edildiğinin...

Farkına varılabildi mi?

Böyle bir nefret dolu davranışla...

O atılan çatal-kaşıkla...

Ve o linç girişimiyle...

O gün neye hizmet edildiği görülebildi mi?

Kendini dışlanmış ve ötekileştirilmiş hisseden bir toplumun daha çok içe kapanacağı, daha milliyetçi reflekslerin gelişeceği, daha da ileri giderek ırkçı bir tavra dönüşeceği hesap edilebildi mi?

Ve 13 yıl sonra özür dilemekle, neden olunan bu sonuçlar telafi edildi mi?

Oysaki bugün Kürtçe konuşulmakta, Kürtçe türküler okunmakta, Kürtçe TV'ler açılmakta, Kürtçe sözlük hazırlanmakta, Kürtçe vaaz verilmekte, Kürtçe film yapılmakta...

Yani denilebilir ki, olan Ahmet Kaya'ya oldu.

İşte bugün 13 yıl sonra pişmanlık duyup özür dileyenler, yalnız hayatta olmayan Ahmet Kaya'dan değil tüm Türkiye toplumundan özür dilemeliydiler.

Bilinmelidir ki, sözel ve bedensel dilimiz ya bu toplumu ayrıştırır ya da birleştirir olacaktır.

Herhalde bunun için, verilen bu ödül önemli ve anlamlı olmalıdır.