O gün doğanlar bugün 47 yaşında...

Yani 47 yıl geçti aradan. Ama bugünlerin geleceğinin belirlendiği, yurtsever siyasetlerin kırıldığı, idam sehpalarının unutulmadığı bir gündür 12 Mart...

Evet, 12 Mart bize iki önemli günü hatırlatır:

12 Mart 1921 ve 12 Mart 1971...

Biri İstiklal Marşı'nın kabul edildiği gündür, diğeri muhtıranın verildiği gün...

Biri silahların düşmana çevrildiği gündür, diğeri halka çevrildiği gün...

Bu nedenle o günleri hatırlamak ve de özellikle bir kez daha hatırlatmak gerekir.

Çünkü 12 Mart ve 12 Eylül; Türkiye demokrasisine vurulan en büyük, en kanlı bir darbedir. Ve de Türkiye'nin kaderini belirleyen en kanlı dönemeçlerdir.

-Çünkü arkasında Amerika ve Batı vardır. Bugün bölgenin haritasını yeniden çizmeye çalışan emperyal güçler vardır.

-Çünkü 61 Anayasası ile açılan kulvarda, yükselen toplumsal ve siyasal uyanışın susturulması vardır.

-Çünkü ABD"ye karşı yükselen milli bir uyanışın ve duruşun bastırılması vardır.

***

Ve İhsani'nin ağzından;

"Sorumluyum ben çağımdan

Düz ovamdan dik bağımdan

Sömürgeni toprağımdan

Sürene dek yazacağım" diyen...

Ve Mahzuni'nin ağzından;

"Türk milleti, Türk milleti

Nerden gelmiş elin iti

Bu gidişin sonu kötü

Amerika katil, katil" diyen...

Bir gençliğin imhası vardır.

* * *

-Özet olarak Türkiye'nin ABD ve Batı dünyasından uzaklaşacağı endişesi vardır.

-Sonuçta NATO'nun ileri bir karakolu haline getirilen Türkiye'de toplumsal ve siyasal uyanışa izin verilemezdi, verilmedi.

-Ve de ABD ve Türkiye'deki işbirlikçileri düğmeye bastı. Gençlik kanlı bir çatışmanın içine itildi.

-Demirel'in ağzından 61 anayasası için "Bu anayasa ile bu devlet yönetilemez" denildi.

-Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın ağzından "Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı" denildi.

Yani şartlar oluşturuldu! Muhtıra hazırlandı;

"Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür" denildi.

"İnkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruridir" denildi.

"Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu 'Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır" denildi.

Ve muhtıra, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a sunuldu; tanklarla çevrilmiş mecliste okundu.

Direnmesi gereken Başbakan Süleyman Demirel şapkasını aldı gitti.

***

Ve o gün bir kuşak yok edildi.

Hem de Atatürkçülük adına... Hem de cumhuriyeti koruma ve kollama adına...

Oysaki o gün sade bir kuşak yok edilmemişti; 61 anayasasının açtığı özgürlükler yok edilmiş, demokrasiye giden yollar imha edilmişti.

ABD'ye NATO üslerine karşı o gün yükselen milli bir uyanış, milli bir duruş, milli bir başkaldırı imha edilmişti.

İşte bugün; bölgenin haritasını yeniden çizen ABD ve Batılı emperyalist güçlere karşı, topraklarımıza yerleştirilmiş ABD ve NATO üslerine karşı, o kuşağın başlattığı milli bir uyanışa, milli bir duruşa daha da çok ihtiyaç vardır.

Ve bugün bölgemizdeki gelişmeler bu ihtiyaca son derece uygun bir iklim yaratmıştır.