Aradan tam 40 yıl geçmiş…

Adeta dün gibi hatırlıyorum, 12 Eylül darbe gecesini…

Orgeneral Ahmet Kenan Evren silahlı kuvvetler adına ülke yönetimine el koyunca Hürriyet’in üst kademesi, süratle gazeteye koşmuş olmalı ki sanırım 02.45 sıralarındaydı, telefon sesine uyandım.

Rahmetli Nezih Demirkent ve kurmay kadrosu henüz yollarda olmalıydı, telefonun ucundaki kişi “Sizi yazı işleri odasına bağlıyorum” dedi.

Aldığım talimat şöyleydi:

“Bir süre sonra Orgeneral Evren, radyodan ülke yönetimine el koyduğunu açıklayacak. Hemen gazeteye ulaşmaya çalışın”

O günlerde gazetede özel aracı olan sanırım üç kişi vardı.

Yazar rahmetli Cüneyt Arcayürek, Gazetenin idari Temsilcisi Nevzat Ünlü ve bende özel araç vardı.

İlk işim bir foto muhabirini bulup, sonra da arabamla Ankara Haber Müdürü rahmetli Ülkü Arman ile Şeniz Yurtman’ı Cinnah caddesi üzerinden alacak ve matbaaya gidecektim.

Bir de foto muhabirini kaldırmam ve matbaaya götürmem gerekiyordu.

Nitekim Çankaya’daki Üçüncü Basın Sitesinde aynı blokta oturduğum foto muhabiri Sökmen Baykara’yı yatağından kaldırdım ve Murat-124 marka aracımla yola çıktık.

Cinnah’ın hemen başında askerler durdurdular aracı;

Kimliklerimizi (Basın kartlarımızı- o sıralar hem itibarlıydık ve hem de basın kartları sarı renkteydi) gösterdik:

“Farları ve kapıları açık tutun, hız yapmadan ve asker konvoyu gördüğünüzde durmak şartıyla gidebilirsiniz. Saat 03.00 de sokağa çıkma yasağı ilan edilecek, acele edin”

Cinnah üzerinde bizi bekleyen rahmetli Arman ve Yurtman’ı aldık. KuğuluPark köşesinde yine durdurulduk.

Yine kimlikler…

Sökmen fotoğraf çekmeye çalışırken hemen “Yasak” dediler…

Tabii hemen tırstık…

Yol kavşaklarına yerleştirilmiş tankların daha fazlası TBMM önünde de sıralanmıştı.

Neyse Sökmen gizlice bir iki kare ve tabii ki flaşsız fotoğraf çekebildi.

Keza radyoevi önünde de durdurulduk.

Rüzgarlı Sokak’a gelince rahat nefes aldık.

Ülkü Arman, Şeniz Yurtman ve Sökmen Baykara, çalıştıkları kata çıktılar, ben de Hürriyet Haber Ajansı’nın üçüncü kattaki bürosuna.

Aynı katta ve ayrı bölümde rahmetli Cüneyt beyin makam odası vardı.

Bir ara sesler duydum ve Arcayürek’in odasına bakma ihtiyacı duydum.

Bir de ne göreyim: Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Hasan Cemal, sakin sakin koltukta oturuyordu.

Şaşırmadım diyemem.

Hatta hayretler içinde kaldım.

O günlerde, Cüneyt bey ile Ülkü Arman’ın arasının açık olduğunu biliyordum.

Neticede aynı çatı altında çalışanların bazen güç çatışmaları olur ama bu tablo öyle değildi.

Serbest çalışan ve yazar statüsünde görev yapan Arcayürek’in 1972’lerde “Krallığı” sona erdikten sonra böylesine tablolar yaşanıyordu. Önceki Ankara Temsilcisi Oktay Ekşi, Başyazar olarak İstanbul’a gitmeden önce de Cüneyt beyle sürtüşmek zorunda kalmıştı zaman zaman.

Buna herkes tanık oluyordu ve saklanmıyordu da…

Neyse ben yerime geçtikten sonra telefonda Başbakan Demirel’e ulaşmaya çalıştım.

Telefonları doğal olarak meşguldü…

Demirel ve kurmay takımı henüz evlerinden alınmamıştı.

İçişleri Bakanı Orhan Eren’i aradım.

Hem 1960’dan sonra tanıyordum kendisini, hem de nikah tanığımdı 1969’da.

“Evlerimizden alınmayı bekliyoruz” dedi…

Süleyman beyin, henüz Buğday Sokak’taki evinde beklediğini, yanında birkaç bakanın bulunduğunu ancak telefonla ulaşamayacağımı söyledi.

Bazı bilgiler aldıktan sonra, Ülkü Arman’ın katına indim…

Gazetenin “Yıldırım Baskı” yapacağını öğrendikten sonra, Cüneyt beyin kendi odasında çalıştığını söyleyince “Normal” karşıladı bu durumu…

Neyse ben topladığım haberleri yazıp geçtikten sonra bir ara Cüneyt beyin odasına uğradığımda gözgöze geldik.

Çağırdı “Neler yapıyorsun?” diye sordu…

Sonra Hasan Cemal’i işaret ederek ”Bak Hasan’ı da buraya getirdim. Adam horul horul uyuyordu, zor uyandırdım. Kendi bürosundan değil, buradan haberleri ve notlarını geçiyor” dedi ve kahkaha attı.

Gerçekten o sıralar Hasan Cemal, Birinci Basın Sitesi’nde bir odalı bir yerde kalıyordu. Yeni atandığı için ev aradığı dönemdeydi sanırım. Cüneyt bey de aynı sitede oturduğu için, Hürriyet’ten birini arabasına alıp getirmek yerine Cumhuriyet’in temsilcisi Hasan Cemal’i tercih etmişti.

Buna bir yorum yapmam.

Ancak horul horul uyurken Cüneyt bey sayesinde ihtilalden haberdar olan Hsan Cemal’in 12 Eylül ile yazdığı anı kitabının adı neydi biliyor musunuz?

Hemen hatırlatayım.

“Tank sesiyle uyanmak…”