Bilindiği gibi bu yıl Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 75. yılı… 

Her yıl giderek artan duygu yoğunluğuyla, bir liderin halkı tarafından özlem, minnet ve saygıyla anılmasının kuşkusuz çok önemli ve haklı nedenleri var… 

Atatürk kendi döneminde yaşamış liderler içinde 21. yüzyılda halkının büyük çoğunluğu tarafından giderek artan saygı, sevgi ve anlama çabası içinde anılan tek liderdir. Bu durumda Atatürk için, “öldü” demek pek de doğru bir tanım olamaz herhalde... Fiziksel olarak bu dünyadan ayrılmıştır ama devrimleriyle yaşayan bir liderdir. 

Bugün dost ülkelerin yanında, savaşmış olduğu ülkelerin de kabul ettiği gerçeklik “Atatürk’ün bir dahi” olduğudur. Atatürk, yıllarca yönettiği savaşların hiç birinde yenilmemiş, üstün nitelikli bir komutan, öngörülü bir devlet adamı, içinde bulunulan koşulları çok iyi değerlendiren bir planlamacı, dünya barışına ve mazlum milletlere örnek olan bir liderdir. 

Dünyanın tüm ülkelerinin milli kahramanları, komutanları, düşünce, sanat insanları ve önemli liderleri vardır. Doğal olarak bu insanlar da ait oldukları toplumda yaptıklarıyla anılırlar... Atatürk’ün, bu konuda da diğer ülke liderlerinden ayrılan ayrıcalıkları vardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde ülkesini işgalden kurtarıp, sonrasında da büyük bir öngörüyle yeni bir sistem kuran bir başka lider daha yoktur. Atatürk’ün Türkiye’de yüzyıllar süren padişahlıktan sonra, Cumhuriyeti ilan etmesini yabancı bilim adamları “Türk Mucizesi” olarak yorumlamaktadırlar. Bizim ülkemiz için bu durumun Ortaçağı kapatıp, Yeniçağı açmaktan farkı yoktur. Bütün bunlar nedeniyle O’nu tüm dünya “Çağdaş Türkiye’nin kurucusu” olarak tanımaktadır. 

Türkiye’nin haritada yerini bilmeyen yabancılar bile Türkiye ile Atatürk arasında özdeşim kurmaktadır. Büyük çoğunluğun yapamadıklarını, imkansızlıkları imkanlı hale getirip gerçekleştirenlere dünya tarihi hep "dahi" olarak bakmıştır. Bu dahilerin içinde Atatürk de yaptıklarıyla haklı yerini almıştır. Atatürk sadece yenilmez bir asker değil, önemli bir kültür ve düşünce insanı, bir planlamacı, öngörülü bir lider olarak da vatanın işgalinin dışında savaşı cinayet olarak yorumlayan bir barış insanı... 

Bütün bu üstün niteliklere elbette ki Mustafa Kemal Atatürk, savaşı kazandığı gün sahip olmadı. Onun bu üstün özelliklere gelebilmesinin ardında doğduğu toprakların, aldığı kültürün, askeri okullarda aldığı eğitimin, etkilendiği düşünce ve siyaset insanlarının, edebiyatçıların yaşamı boyunca eline geçen her kuruşun yarısını kitaba verip okumasının önemli payı var.

İncelendiğinde Atatürk’ün düşünce dünyası çok çeşitli ortamlardan ve ilerici fikirlerden beslenmiştir denilebilir. Bilindiği gibi Atatürk, adını Büyük İskender’in kız kardeşinden alan Selanik’te doğmuştur. Selanik o yıllarda Osmanlı’ya ait Balkanlar’da İstanbul’dan sonra en önemli kent. Yönünü batıya dönmüş, deniz ve demiryollarıyla Avrupa’ya bağlanan bir ticaret merkezi. Selanik, Atatürk’ün çocukluğunda hürriyetin merkezi, bir Avrupa kenti olarak biliniyor. Kent ayrıca muhalif düşüncedeki insanların kapatıldığı, deniz kıyısındaki o yıllarda kanlı kulesiyle ünlü. Sonraki yıllarda bu kule Abdülhamit tarafından beyaza boyatılarak “beyaz kule” olarak kentin ışıltılı simgesi olmuş. Bu ünlü "beyaz kule" Atatürk’ün ilk gençlik yıllarında kızlı-erkekli gençlerin oturup ülke meselelerini tartıştıkları yer oluyor. O yıllarda Osmanlı yönetimi artık gerileme dönemini yaşıyor. 

Atatürk'ü ilk gençlik yıllarından başlayarak, ülke sorunlarıyla yakından ilgilenmiş bir kişilik olarak görüyoruz. Gençler o yıllarda Namık Kemal’in "Vatan ve Hürriyet" şiirlerini gizlice okuyorlar. Bu iki sözcük de, bu şair de o yıllarda yasak... Selanik, Bütün bu yasaklara rağmen, özgürlük fikirlerinin en erken yeşerdiği ve çok çabuk geliştiği bir kent olmuş. 

Osmanlı aydınlanmacılarının, jöntürklerin ulusçuluk hareketlerinin başladığı bölgedir. Kentte çeşitli etnik gruplar, kentin işgaline kadar barış içinde yaşamışlar. Osmanlı’da ilk işçi sendikasının kurulduğu kentte onlarca yerel gazete, dergi yayınlanıyor. Bölgede ve Selanik’te çok sayıda Bektaşî dergâhları var. Atatürk’ün gelişen düşünce iklimini hazırlayan, doğduğu bu ortamın önemli katkıları olduğu bilinmektedir. 

Atatürk geldiğimiz noktada önemli üstün yanlarının yanı sıra doğaüstü de değildi tabii ki. Hiç hatasız da değildir ama zamanın ruhu diye de bir şey vardır. Bugün oturduğumuz yerden onun yaptıklarını eleştirmek ne kadar doğru? O günkü koşullarda hiç değiliz, sosyolojik yapı tamamen değişmiş. Neredeyse yüzyıl sonra imkansızı gerçekleştiren bir lideri olumsuz eleştirmenin iyi niyet taşımadığı açık. 

Bütün bu eleştirilerin O’nu daha çok büyüttüğünün farkında değil mi bunları yapanlar. Bugün Atatürk’ü eleştirenlerden daha fazla kendini Atatürkçü olarak tarif edenlere iş düşüyor... 

Atatürk bizlere "akıl ve bilimden" ayrılmayın derken kendisinin putlaştırılmasına, mitleştirilesine de karşı çıkmış bir liderdir. 10 Kasım’larda Atatürk’ü hamasetle, hüzünle, ağlayarak anmak yerine, anlamak için daha çok okusak, zaten vasiyetini yerine getirmiş, hem de O’nu en iyi şekilde anmış oluruz. Atatürk’ü tanımak ve anlamak konusunda bunca zaman sonra bile önemli eksiklerimiz var. Belki bundan sonra da hep olacak. 

Atatürk’ü ölümünün 75 yılında saygıyla anarken, şair, yazar, çocuk oyuncakları müzelerini açıp bu ülkeye kazandıran Sunay Akın’ın dediği gibi, “Evlerimizde hepimizin başucunda sayfası aralanmış birer açık kitabımız yoksa, işte Atatürk o gün ölmüştür”… 

10 KASIM 1013