Bir yaz sabahı, yeniden mamur toprak kokusu almak için ağaçarasının yolunu tuttum.

Cezaevinin yanından geçerken, camiden çıkan son ihtiyarlarla selamlaştık. Başkan Muharrem Özçakan’dan kalan son birkaç akasya ağacıyla da. Büyük avlu kapıları yıkılmaya yüz tutmuş yarım asırlık boş evlerin, Başkan Osman Uzunoğlu’nun yaptırdığı su kuyusunun önünden geçtim. Hacıosmançayırı'na geldiğimde zihnime kazılı tarla kokusunu genzimde duydum. işte Ağaçarası'ndaydım. Arkların aceleci şırıltısı, çiçek açmış ağaçlarla dolu tarlalar çok tanıdıktılar hala. Her kapıda bir eşeğin bağlı olduğu zamanlar çok eskilerde kalmış olacak ki, tarlalarda nadiren birkaç ihtiyar kadınla karşılaştık. Karanlık sokağı geçerken, her mayıs ayında dibinden bi pakrak salyangoz topladığımız incir ağacıyla gözgöze geldik. Ben ona gülümsedim. Onda hala aynı ciddiyet sürüyor.

Bizim emektar tarlaya vardığımda ihtiyar ceviz ağaçları karşıladılar. Ve Karaçay toprağında, annemin emeğiyle yetişmiş domatesler, biberler, fasulyeler. Maydanoz kokuları fesleğenlere karışmışken, su argının üstüne yapılmış iptidai köprüden geçtim. Köprü dedimse Mimar Sinan'dan kalma değil elbette; bir metrelik, üzerine çürük tahtalar ve çamur serilerek, alelacele, yaşlı bir kadın eliyle yapılmış virane.

Köprüye adım atmamla ayağımın içine geçmesi bir oldu. İşte oradan bir tahta parçası düştü. Karpitli kara toprağa bürünmüş, taşlı, çürük bu tahta parçası, rahmetli Abdullah Dede ile anneannemin emektar düveninin bir parçasıydı. Savaştan çıkmış memlekette, 2. Cihan Harbi’nin yokluk yıllarında, büyük depremin acılarını yaşamış ; kah kömüşlerin (manda), kah öküzlerin, kah kendilerinin çektikleri bu düvenle doyurmuşlardı çocuklarının karınlarını. Şimdi bir yıkık köprüde çiğnenmesine gönlüm razı olmadı, alıverdim oradan.

Annem, her evime geldiğinde aklımdan şüphe etse de, hala evimin en değerli parçasıdır bu düvenden kalan.

Geçmişlerimizin 1 Mayıs emek bayramı da kutlu olsun.