28 Eylül'de yayınlanan "Bayram ve Bayramlar" başlıklı yazımda:
"Görünüşte iktidar ve muhalefet ya da genel olarak siyaset, 'Kurban Bayramı' nedeniyle 4 gün ateşkes imzalar olmuştur. Ama bayramdan sonraki ilk gün kılıçlar çıkacak kından, kalemler girecektir kına" demiştim.
Ve de aynen öyle oldu. Savaş tamtamları çalar, toplumu geren sözler meydanlarda yükselir oldu.
Ve bu toplumu aptal yerine koyan, siyasal hiçbir karşılığı olmayan vaatler yapılır oldu.
* * *
Evet, yine vaatler dolaşıma sunuldu. Hem de 7 Haziran vaatlerine yeni eklemeler yaparak...
Ama öncelikle ve özellikle dillendirilen:
-Yine asgari ücret...
-Yine emekli maaşı...
-Yine bayram ikramiyeleri...
-Yine mazot fiyatı...
Asgari ücret 1300 lira olacak dedi AKP, 1500 lira dedi CHP, 1400 lira dedi MHP, 2000 lira dedi HDP. Ve Haydar Baş 5000 lira dedi.
Emeklilere yıllık 1200 lira ilave dedi AKP, iki bayramda birer maaş ikramiye dedi CHP, yıllık 2800 lira destek dedi MHP, en küçük emekli maaşı asgari ücrete eşitlenerek 2000 lira olacak dedi HDP.
Ve mazot 1.80 olacak dedi CHP, 1.75 olacak dedi MHP, mazot ve gübreden vergi alınmayacak dedi HDP, yem ve gübreden vergi alınmayacak dedi AKP.
-Daha neler neler...
-Ulufe dağıtır gibi...
-Cennet vaat eder gibi...
-Sınıfı geçersen bisiklet alacağım der gibi...
Elbette ki bir koşulla... Yani oy verirsen...
* * *
Gelin, bu vaatleri bir de tersinden okuyalım:
-78 milyon insanın gözüne baka baka 5 milyon asgari ücretlinin, 9 milyon emeklinin oylarını parayla satın almaktır bu.
-78 milyon insanın gözüne baka baka bu insanların ne kadar incitildiğini, parayla iradesini satacak kadar aşağılandığını düşünmemektir bu.
-Özellikle de asgari ücretlinin ve emeklinin sırtından duygu sömürüsü yapmaktır bu.
Yani özetle, toplumun siyasal kimliğini, siyasal seçiciliğini siyasal bir metaya dönüştürmektir bu.
Oysaki bu toplumun siyasal tercihleri hiçbir zaman parasal vaatlerle olmamıştır. Farklı ölçüleri vardır. Ve farklı ölçüleri tercih etmiştir.
Bu ölçüler doğrudur, yanlıştır, ayrı bir tartışma konusudur. Ama kişiliğini parayla satan olmamıştır.
İşte şimdi sormak gerekir:
Eğer toplumun siyasal seçiciliği yanlış ise başka türlü ikna edilmesi gerekirken, toplumsal iradeyi alınan-satılan bir metaya dönüştürmek, ne derece siyasi ahlakla bağdaşır?
Elbette bu toplumun insanca yaşayabileceği bir gelire, insanca yaşayabileceği bir sisteme hakkı vardır. Ama bu, zaten devleti yönetecek olanın mutlak görevi değil midir?
* * *
25 Mayıs günü yayınlanan "7 Haziran Seçim Vaatleri" yazımda da sözkonusu edildiği gibi, benzer vaatleri Demirel ve Çiller de yapmıştı.
-Bir zamanlar Demirel, "kim ne veriyorsa benden 5 fazlası" demişti.
-Bir zamanlar Çiller, "herkese iki anahtar" demişti.
Evet, bir zamanlar Ecevit de vaatlerde bulunmuştu.
Ama o, "kalkınma köyden başlamalı" demişti.
Ama o, "toprak işleyenin, su kullananın" demişti.
Ama o, "ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen" demişti Yani toplumcu bir çözüm önermişti.
İşte, halkçı ve yurtsever bir siyasal kimlik budur. Yani asgari ücretlinin, emeklinin, köylünün umudunu siyasal bir rant olarak kullanmayan bir kimliktir.